Dünyaya gözlerimi açtığımdan bu yana,
yani tam 35 yıldan beri yaşadığım ve tüm zorluklarına rağmen burada yaşadığım için
kendimi çok şanslı saydığım İstanbul gibi; Yer yüzünde, hem coğrafyası, hem
sahip olduğu tarihsel ve kültürel geçmişiyle bu derecede büyüleyici başka
hiçbir şehir olduğunu düşünmüyorum. Bu güzel coğrafyaya, bize miras kalan
tarihsel değerlere ne denli sahip çıkabilmişiz, ne kadar kıymetlerini bilmişiz;
Bu ise sanırım oldukça uzun ve üzücü bir hikaye olur...
Neredeyse her köşesinden tarih ve ayrı
bir güzellik fışkıran İstanbul’un oldukça özel ve üzerinde durulması gereken
ilçelerinden bir tanesinin ise Küçükçekmece olduğunu düşünüyorum. İstanbul’un
Avrupa Yakası’nda; Aynı adı taşıyan gölün doğu kıyısı boyunca ve bu kıyı
şeridinden yükselen tepelik alanlar boyunca yayılmış, 2016 sayımlarına göre,
Esenyurt’tan sonra İstanbul’un en kalabalık ilçesidir Küçükçekmece. 1987 yılına
dek Bakırköy’e bağlı olan Küçükekmece bugün; Doğuda Basın-Ekspres Yolu’yla
Bahçelievler ve Bağcılar’dan, batıda Küçükçekmece Gölü ile Avcılar’dan, kuzeyde
TEM (Avrupa Otobanı) ile Başakşehir’den, güneyde ise E-5 (1.Çevreyolu) ile
Bakırköy’den ayrılan bir ilçedir.
İlçenin adını aldığı Küçükçekmece Gölü,
tıpkı 25 km batısındaki Büyükçekmece Gölü gibi denizden ince bir dille ayrılan,
dünyada örneklerine oldukça nadir rastlanan, deniz seviyesinde bir kıyı set
gölüdür. Tüm değer bilinmezliğine, çevre kirliliğine inat halen daha bir çok
farklı türdeki kuşun uğrak yeridir. Kısa bir kanalla Marmara Denizi’ne
bağlanır. Bir nevi dere görevi gören ve hem gölün fazla sularını Marmara
Denizi’ne boşaltan, hem de gölün suyu azaldığında ya da denizde taşma meydana
geldiğinde deniz suyunu göle taşıyan bu kanal, Büyükçekmece Gölü’nü denize
bağlayan kanala göre çok daha kısadır. 16 yy.da Mimar Sinan’ın her iki gölün
denizle bağlantısı üzerine inşaa ettiği taş köprüler yapılmadan önce, insanlar bu yerleşimlere ulaşabilmek için sallara
binerler ve salcılarda her iki gölü de denize bağlayan kanalların içinde kalın
kazıkların arasına gerilmiş halatları çeke çeke insanları bu kasabalara
ulaştırırlarmış. İşte, bu sebepten Küçükçekmece
Gölü, Büyükçekmece Gölü’ne göre daha büyük olmasına karşın denizle bağlantısını
sağlayan kanal daha kısa olduğu için bu adı almıştır. Adının kökeni ile ilgili
başka rivayetler de vardır, ancak sanırım en mantıklısı budur.
Bir zamanlar şehir dışı sayılan,
İstanbul’un önemli sayfiye merkezlerinden birisi olan Küçükçekmece, günümüzde
bu özelliğini tamamen yitirmiş durumda olsa da, ben, belki diğer semtlerinde değil
ama Küçükçekmece’nin merkezinde bir sahil kasabası havası hissederim halen daha.
Bir çok ilçenin aksine Küçükçekmece’nin merkezini oluşturan bölge, ilçenin
diğer semtlerine göre çok daha sakindir. Tevfikbey, Kartaltepe, İnönü, Fevzi Çakmak, Kemalpaşa ve Gültepe gibi birçok mahallenin birleşiminden oluşan ve
ilçenin en büyük semti olan Sefaköy bir yana, ilçenin diğer yerleşimlerinden Yeşilova,
Cennet, Halkalı, Beşyol, hatta çok değil bir 25-30 yıl öncesine kadar göl
kıyısında kurulu küçük bir sahil köyü görünümünde olan Kanarya bile koskoca
Küçükçekmece İlçesi’nin merkezini oluşturan Küçükçekmece Semti’nden çok daha
kalabalık ve çok daha canlıdır. Gölün Marmara Denizi’ne bağlandığı güneydoğu
köşesinde kurulu ilçe merkezi ise geçirdiği onca değişime, hatta gölün
kıyısında, kaldırılan çay bahçelerinin yerine dikilen devasa Blue Lake
Faciası’na rağmen; Halen daha küçük, sevimli, çoğu kimsenin bir birini
tanıdığı, ancak civarının geçirdiği olumsuz değişimin, değişen değerlerin,
değişen hayatların eseri buruk bir hüznü de içinde barındıran bir sahil
kasabasını andırır. Göl ile deniz arasındaki kanalın üzerinde; Mimar Sinan’ın muhteşem
eserlerinden birisi olan taş köprünün üzerinden geçerek kuş cıvıltıları eşliğinde
girersiniz Küçükçekmece’ye.
ve eğer akşamüzeri ise, hava da bulutsuz ya da az
bulutlu ise müthiş bir günbatımı görüntüsüne tanıklık edersiniz.
Bir an
kendinizi, İstanbul’un en fazla göç almış, neredeyse en fazla çarpık yapılaşmaya kurban gitmiş ve en
kalabalık ilçelerinden birisinde değil de, İstanbul’un çok uzağında bir sahil
kasabasında hissedersiniz.
Köprünün bitiminde biraz unutulmuş, biraz değeri
bilinmemiş ve bakımsız, ancak bir o kadar da çekici, sevimli ve güzel
Küçükçekmece; tarihi çınarı, meydanı ve
çeşmeleriyle sizi karşılar.
Geçmişi tarih öncesine kadar uzanan,
İstanbul’daki yaşam izlerinin başladığı (gölün
kuzeyindeki Yarımburgaz Mağaraları), göl sularının altında, M.S 557 yılında
yaşanan bir depremde yıkıldığı düşünülen
Bathaleon Antik Kenti’ni saklayan Küçükçekmece’nin sınırları içerisinde bir çok tarihsel mekan ve
tarihi eser yer almaktadır. Ben, bu yazımda alanı biraz dar tuttum ve
Küçükçekmece’mizin sahip olduğu tarihi çeşmeleri sizler için bir bir
fotoğraflayıp, haklarında kısa bilgilerle aşağıda sizlere sundum.
1) Vezir Mehmet Paşa Çeşmesi:
Küçükçekmece Meydanı’nda, tarihi çınar
ağacının altında yer almaktadır. 1642 Yılında inşaa edilmiş, 2013
senesinde restore edilmiştir.
Bugünkü görüntüsü orijinal halinden çok farklı da
olsa, Küçükçekmece’deki diğer çeşmelerin aksine suyunun halen akması
sevindiricidir.
2) Hamidiye Çeşmesi (Tuğralıçeşme):
Sultan 2.Abdülhamid Dönemi’nde, İstanbul’un
Avrupa Yakası’nın farklı bölgelerinde, kaynağı Kağıthane, Kemerburgaz
civarında bulunan Hamidiye Suyu’nun aktığı bir çok çeşme inşaa edilmiş, bu çeşmelere Hamidiye Çeşmesi adı verilmiştir.
Küçükçekmece’de, İstanbul Caddesi üzerinde, 1906 yılında tamamı mermerden inşaa
edilmiş olan bu güzel çeşme de onlardan biridir. Ne yazık ki günümüzde suyu
artık akmamaktadır.
3) Köprübaşı (Kervansaray) Çeşmesi:
Mimar Sinan tarafından inşaa edilen tarihi
taşköprünün Küçükçekmece Yönü’ndeki çıkışında, Küçükçekmece’nin girişinde,
Küçükçekmece Polis Karakolu’nun yanında yer alır. Köprü ile aynı dönemde yani 16
yy.da veya Küçükçekmece’nin İstanbul’un fethinden iki yıl sonra, 1455 yılında
Fatih Sultan Mehmet Han’ın emriyle imara açıldığı, bu dönemde ;İstanbul’u
Avrupa’ya bağlayan önemli bir ulaşım yolu üzerinde yer alan bu bölgeye hanlar,
kervansaraylar ve bir karakol yapıldığı düşünüldüğünde 15 yy.da inşaa edildiği tahmin edilmektedir.
Kitabesi olmadığı için ne yazık ki tam olarak yapım yılı bilinememekle beraber,
Küçükçekmece’nin büyük olasılıkla bugüne gelebilmiş en eski çeşmesidir. 2013’de
restore edilmiştir, ancak ne yazık ki suyu akmamaktadır.
4) Seyyid Abdüsselam Çelebi Camii Çeşmesi:
Ayamama Deresi’nin bugünkü yatağına göre 50 m. Kadar batıda kalan eski yatağının üzerinde Bizanslılar Dönemi’nde 4. yy.da inşaa edilmiş olan tarihi köprünün yanı başındaki, Çobançeşme Semti’ne adını veren bu çeşme aslında Bahçelievler İlçesi Sınırları içerisinde kalmaktadır. Ancak, tam Küçükçekmece İlçesi’nin giriş noktasında yer aldığından ve önemli bir kervan yolu üzerinde yer alan Küçükçekemce’nin diğer çeşmeleri ile bağımsız değerlendirilmemesii gerektiğini düşündüğümden bu çeşmeyi de- hem de oldukça şartları zorlayıp, otoban kenarlarında yürüyüp, ezilme riskini göze alarak J - fotoğraflamak ve sizlerle paylaşmak istedim.
Küçükçekmece’nin merkezinde İmaret
Caddesi üzerinde, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman Dönemleri’nde
baş defterdarlık yapmış olan Seyyid Abdüsselam Çelebi tarafından 16 yy.da
mescit olarak inşaa ettirilen, sonra camiye çevrilen Seyyid Abdüsselam Çelebi
Camii’nin avlusunda yer alır. Tam olarak yapım yılı bilinmemekle beraber 16 ya
da 17 yy. da yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde ne yazık ki son derecede
bakımsız olup, kaderine terk edilmiş bir vaziyettedir. Suyu akmamaktadır.
5) Seyyid Abdüsselam Çelebi Külliyesi
Çeşmesi(Pir Paşa Çeşmesi):
İmaret Caddesi üzerinde yer alır. Çeşme
1795-96 yıllarında Seyyid Abdüsselam Çelebi’nin torunlarından Aziz Bey
tarafından yaptırılmıştır. Ne yazık ki bakımsızdır, tahrip edilmiştir ve suyu
akmamaktadır.
6) Ayazma Sokak ile 27 Mayıs Caddesi’nin
köşesindeki çeşme:
Küçükçekmece Merkez’de Ayazma Sokak ile
27 Mayıs Caddesi’nin köşesinde, Küçükçekmece Otobüs Durağı’nın yanında yer alır. Ne yazık ki hakkında hiçbir bilgiye
ulaşamadım. Suyu akmamaktadır, bakımsızdır, üzeri tahrip edilmiştir. Önünde
genellikle çöp konteynerleri ya da inşaat malzemeleri durduğundan çoğu kimse bu
güzel çeşmenin farkına bile varamaz.
7) Çoban Çeşmesi:
Ayamama Deresi’nin bugünkü yatağına göre 50 m. Kadar batıda kalan eski yatağının üzerinde Bizanslılar Dönemi’nde 4. yy.da inşaa edilmiş olan tarihi köprünün yanı başındaki, Çobançeşme Semti’ne adını veren bu çeşme aslında Bahçelievler İlçesi Sınırları içerisinde kalmaktadır. Ancak, tam Küçükçekmece İlçesi’nin giriş noktasında yer aldığından ve önemli bir kervan yolu üzerinde yer alan Küçükçekemce’nin diğer çeşmeleri ile bağımsız değerlendirilmemesii gerektiğini düşündüğümden bu çeşmeyi de- hem de oldukça şartları zorlayıp, otoban kenarlarında yürüyüp, ezilme riskini göze alarak J - fotoğraflamak ve sizlerle paylaşmak istedim.
Atatürk Havaalimanı
Kavşağı’nda, Havaalanı Bağlantı Yolu, Basın-Ekspres Yolu ve E-5 Karayolu’nun
(1.Çevreyolu) kesiştiği noktada, Sefaköy rampasının başlangıcına yakın bulunan
bu çeşmenin yapım tarihi net olarak bilinememekle beraber, Osmanlı Dönemi’nde
inşaa edildiği düşünülmektedir. Suyu akmamaktadır ancak yaya trafiğine uzak bir
noktada, otoyol kıyısında yer aldığından tahrip edilmemiştir. Çok bakımlı
olduğu söylenemezse de bir çok çeşmeden daha iyi durumdadır.
Umarım, çok sevdiğim Küçükçekmece ve çeşmeleri ile ilgili bu kısa çalışmamı keyifle okumuşsunuzdur. Geçtiğimiz aylarda, Cennet Mahallesi Antikalar Mevkii'nde Seyirtepesi olarak anılan, aynı anda hem Marmara Denizi'ni, hem de Küçükçekmece Gölü'nü görebildiğiniz noktadan çektiğim bu güzel Küçükçekmece fotoğrafıyla hepinize en içten sevgilerimi sunuyorum.
Not: Araştırmalarımda Su Vakfı, Mustafa
Cambaz Arşivi , İslam Ansiklopedisi ve ‘Küçükçekmece’de ulaşımın
tarihçesi’/Akın Kurtoğlu gibi kaynaklardan faydalandım. Fotoğrafların ise
tamamı bana aittir.
Düşüncelerini çok güzel yazıya dökmüşsün Berk’cim. Emeğine sağlık. Yazındaki Çoban Çeşmesi, Faruk Nafız Çamlıbel’in Çoban Çeşmesi şiirindeki çeşme olabilir mi? Hatta Timur Selçuk da bu şiiri bestelemiştir. Bir dönem çok keyifle dinlediğim şarkılardandır.
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim Nihal'cim. Fakat, hem İstanbul'da, hem de özellikle Anadolu'da çobanların su ihtiyaçlarını karşılamak için yol üzerine yapılmış ve çoban çeşmesi diye anılan o kadar fazla çeşme var ki, Çamlıbel'in şiirinde geçen çoban çeşmenin bu çeşme olabileceğini pek düşünmüyorum. :)
Sil:) Ama İstanbul'da yaşayanın nereden aklına gelecek çoban çeşmesi:) Yazını okuyanların çoğunluğu Küçükçekmece'ye yerleşme kararı almış olabilir.
YanıtlaSil