9 Mart 2019 Cumartesi

İstanbul'un Göbeğinde Yeşillikler İçerisinde Bir Mahalle; Tozkoparan






 

Tozkoparan, İstanbul’un Avrupa Yakasında, Merter civarında, Güngören İlçesine bağlı bir mahalledir.  Çocukluğumdan beri ismi dikkatimi çekmiş, hatta itiraf etmem gerekirse çocukken, bana tozu ve kirliliği çağrıştıran ismi dolayısıyla bu mahalle ben de olumsuz bir çağırışım yaratmıştır.
Özellikle iş zamanında, hemen hemen her gün geçtiğim Merter’in yanı başında, M1 Metro hattını kullandığımda metroyla, Merter ile Davutpaşa Durakları arasında içinden geçtiğim bu mahalleyi geçtiğimiz günlerde bir gezeyim dedim. Daha doğrusu , günümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi olarak kullanılan Davutpaşa Kışlası ve arsasını ziyaret etmek amacıyla, metrobüsten Merter’de indim. Metroya binip, bir durak sonra Davutpaşa’da inecektim, sonra dedim ki ‘’Bir durak için metroya binmeyeyim, Merter’den Davutpaşa’ya kadar yürüyeyim, böylelikle Tozkoparan’ı da gezmiş olurum.’’. Sonuç olarak Davutpaşa Kışlası’nı ziyaret etmek kısmet olmadı (Gereksiz bulduğum bir prosedür dolayısıyla) ancak Tozkoparan’ı gezmiş oldum.

İsminin kaynağını bulmak için tarihe uzandığımızda, Tozkoparan ismi ilk kez, Sultan 2.Bayezid Döneminde 1499-1504 arası Osmanlı Devleti’nin Venediklilerle yaptığı savaşta, uzağa ok atma konusunda hayli hünerli olan, bir keresinde okunu uzağa atabilmek için yayını çok fazla gererek, yayın toz adı verilen bölümünü kopardığından, İskender adında kahraman, genç bir askere verilen bir lakap  olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Tozkoparan kelimesi, yağlı güreşlerde 15-16 yaşlarındaki, 65 kg civarı ağırlıktaki güreşçileri tanımlamak için de kullanılan bir terim. Türk Dil Kurumu ise Tozkoparanı çok rüzgarlı yerler için kullanılan bir sıfat olarak tanımlıyor ki, bence Tozkoparan Semtinin isminin kaynağı da bu sıfata dayanmakta. Çünkü, Tozkoparan İskender’in yaşadığı 15.yy.sonu- 16 yy.başlarında , bir Rum köyü olan Vidos’un (bugünkü Güngören) yakınında, üzerinde hiçbir yerleşimin olmadığı bomboş, yemyeşil  bir araziden ibaret olan bugünün Tozkoparan Mahallesi’nin bu kahraman askerle herhangi bir bağlantısı olabileceğini sanmıyorum. Aynı şekilde, semtin tarihinde yağlı güreşlerle de ilgili bir yaşanmışlık bulamadım. Fakat, surların dışında, bir zamanların Ahmet Merter Çiftliği’nin (bugünkü Merter Semti) civarında, yeşillikler arasında  yer alan bu bölgenin çok rüzgar alması ve bu sebepten Tozkoparan olarak anılması bana oldukça mantıklı geliyor. Ancak, yine de net bir şey söylemek zor.

Yazımın başında bahsettiğim gibi Tozkoparan Mahallesi, Güngören İlçesi’ne bağlı, Merter, Davutpaşa, Güngören ve Cevizlibağ arasında yer alan bir mahalle. Mahalledeki yapılaşmanın tamamına yakınını; Suriçi’ndeki yerleşimin, artan nüfusla birlikte Surdışı’na doğru kaymaya başladığı 1960’lı yıllarda, devlet tarafından yapılan sosyal konutlar oluşturuyor. Tozkoparan Mahallesi, gecekondulaşmanın önüne geçmek için sosyal konut inşa edilmesi uygulamasının İstanbul’daki ilk örneklerinden birisidir. Büyüklükleri 45 ile 65 m2 arası değişen çok fazla sayıda dairenin yer aldığı ve çevreleri geniş bahçelerle çevrili  apartmanların bulunduğu düzenli sitelerden oluşuyor Tozkoparan Semti. Hatta, semt ilk kurulduğu 1960’lı yıllarda Sosyal Meskenler olarak anılmış olup, Tozkoparan ismi daha sonra kullanılmaya başlamıştır. Aynı yıllarda, daha çok alt ve orta gelir düzeyine sahip işçi ve memurların yaşadığı mahalle, komşusu Küba Mahallesiyle birlikte sol yapılaşmanın İstanbul’daki en güçlü kalelerinden birisi olmuş, hatta bu yıllarda halk arasında Devrim Mahallesi olarak bile anılmıştır.

Bugünün Tozkoparan’ında ise, benim en çok dikkatimi çeken ve hoşuma giden şey semtteki yeşil alanların bolluğu oldu. Sosyal konutların hepsinin çevresinde geniş bahçeler bulunuyor ve bu bahçeler mahalleli tarafından çok güzel değerlendirilmiş.
İstanbul’un göbeğinde; Hele ki Güngören, Zeytinburnu, Esenler ve Bayrampaşa gibi yapılaşmanın ve hafif sanayinin hayli yoğun olduğu bir alanın ortasında bu kadar yeşil bir mahalle bulmak gerçekten şaşırtıcı ve sevindirici.

 
Mahallenin orta kısmında, birkaç tek katlı bina ve altlarındaki bakkal, manav, kasap, tuhafiye, eczane gibi mahallelinin ihtiyaçlarını karşılayan dükkanlardan, bir camiden, birkaç kahvehaneden ve birkaç küçük meydandan oluşan mahallenin çarşısı karşılıyor sizi.

 
Çok küçük bir alan içerisinde aradığınız hemen hemen herşeyi bulabileceğiniz bu bölge küçük bir köy meydanını andırıyor, kent yaşamının karmaşası içerisinde hasret kaldığımız, unuttuğumuz, geçmiş zamanların sıcaklığı ve samimiyetini yayıyor adeta çevreye…





Zaten, mahalle boyunca yürürken, çevreyi gözlemlerken bu mahallede zamanın adeta yıllar öncesinde donup kaldığını hissediyorsunuz. Bir yandan da insanın ruhunu hüzünlendiren bir bakımsızlığa, ilgisizliğe ve unutulmuşluğa şahit oluyorsunuz. Çünkü, yıllar önce devlet tarafından yapılmış bu sosyal konutlara çok belli ki o günlerden bugüne uzanan 40-50 yıllık süre zarfında en ufak bir bakım yapılmamış, bahçelerin şirin düzenlemeleri, bazı bölümlerinde oluşturulmuş küçücük bostanlar hep mahallelinin kendi çabalarıyla, yaşam alanlarını güzelleştirmek için sarf ettikleri çabaların sonucu.


Güngören Belediyesi ve İ.B.B, Mahalledeki binaların çok eski ve bakımsız olduğunu ileri sürerek mahallenin kentsel dönüşüme uğraması,  tüm binaların yıkılarak TOKİ tarafından yeni binalar inşa edilmesi  gerektiğini öne sürüyorlar. Hatta, 10 yılı aşkın süredir bu konuya yönelik çalışmalar yapılıyor, ihaleler düzenleniyor.

 
Mahallelinin büyük bir bölümü buna karşı, çünkü bunun sadece rant amaçlı bir atılım olduğunu, mahallelerinin sosyal dokusunun bozulacağını, yeşil alanın azalacağını , Tozkoparan’ın ruhunu kaybedeceğini düşünüyorlar ve haksız da sayılmazlar. Binaların çok eski ve bakımsız olduğu bir gerçek, ancak her binanın yanında binanın kapladığı alan kadar bir yeşil alanın bulunduğu, bu alanların müteahhitlerin iştahlarını kabarttıkları, bu alanlara rahatlıkla yeni birer bina inşa edilip, yıkılıp yerine yenisi yapılan binalarla beraber bölgedeki yapılaşmanın iki katına çıkabileceği ihtimali de bir gerçek. Kişisel görüşümce, yapılması gereken çoğu gerçekten yıkılmaya yüz tutmuş bu binaların yıkılıp yerlerine belki biraz daha modern, ancak aşağı yukarı aynı görünümlere sahip, aynı yükseklikte, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi, bu süre zarfında kiraya çıkacak olan mahallelinin kira masraflarının belediyeler tarafından ödenmesi ,mevcut yeşil alanların korunup, ilaveten yeni parklar oluşturulması, yeni ağaç fidanları ekilmesi ve İstanbul’un en fazla betona gömülmüş bölgelerinden birisinin göbeğinde yıllardan beri bu denli yeşil ve ferah kalmayı başarmış Tozkoparan’ın bu niteliğinin asla kaybettirilmemesi. 


 
Son yıllarda özellikle Kadıköy ve civarındaki kentsel dönüşümün ne denli olumsuz sonuçlara yol açtığına fazlasıyla şahit olduğumdan çok fazla umudum olmasa da , yine de güzel düşünmeye devam ediyor, gerek halen devam eden komşuluk ilişkileri, gerek yeşil alanlarının bolluğu, gerek İstanbul’un ilk sosyal konut uygulamasına ev sahipliği yapması ve yıllardır fazla bir  değişime uğramayan sosyo-kültürel yapısıyla özel bir mahalle olduğunu düşündüğüm Tozkoparan ve sakinleri için en güzel olanı diliyorum…

Bu arada, Tozkoparan ve kentsel dönüşümle ilgili, Kemal Tuncaelli’nin kaleme aldığı ve çok beğendiğim bir yazıyı da sizlerle paylaşıyorum.

 https://yesilgazete.org/blog/2014/01/22/tozkoparanin-papaganlari-kemal-tuncaelli/