24 Aralık 2017 Pazar

Huzurun Başkenti Adapazarı ve Çeşmeleri


 
Marmara Bölgesi’nin doğu sınırında, Sakarya Nehri’nin, Karadeniz’in, Sapanca Gölü’nün ve daha birçok eşsiz güzelliğin kucaklaştığı, ülkemizin en göz alıcı doğal güzelliklerine sahip illerden birisi olan, doğasının yanı sıra birçok farklı etnik kökene mensup, sıcak kanlı insanlarının barış içerisinde bir arada yaşaması ve çok kültürlülüğüyle de beni her zaman kendisine çekmeyi başaran Sakarya İlimiz ile ilk tanışmam çocukluk yıllarıma; 80’li yılların ortalarına dayanır.

                                   
 

 

 
 

Sakarya İlinin merkez ilçelerinden olan Adapazarı’nda( 2008 yılına dek Adapazarı, tek başına Sakarya İlimizin merkez ilçesiydi, 2008 yılında önceden Adapazarı’na bağlı olan Serdivan, Erenler ve Arifiye’nin ilçe olmalarıyla, Adapazarı günümüzde adı geçen diğer ilçelerle beraber Sakarya’nın merkez ilçelerinden sadece bir tanesidir.)
 


Karaağaçdibi’nde yaşayan ve her ikisi de Sakarya İnsanı’na çok büyük emekler vermiş olan, Adapazarı Ticaret Lisesi’nde uzun yıllar boyunca öğretmenlik ve müdürlük yapmış olan sevgili amcam Ahmet Erkent ve sevgili yengem İlhan Erkent’in  bu kentte yaşamaları benim çok küçük yaşta, yaşadığım kent İstanbul’a bir buçuk saat mesafede olan Sakarya ile tanışmamı sağladı. Daha sonraki yıllarda ise Sakarya benim için daha çok Ali Amcam ile halamın yazlıklarının bulunduğu Kocaali Sahilleri demekti.
 
Son 13-14 yıllık süre zarfında ise Adapazarı, en az 2-3 ayda bir, bazen daha sık aralıklarla gidip geldiğim, İstanbul’un karmaşışından kaçıp, huzur bulduğum, sokaklarını ve hatta bir çok ilçesinin birçok bölgesini ezbere bildiğim, benim için huzurla eş anlamlı olan bir sözcük.


 
 
 

Sakarya ile ilgili, Adapazarı ile ilgili yazabileceğim, ifade etmek istediğim çok şey var. Ancak, bu yazımda alanı biraz dar tutup, Sadece Adapazarı İlçesi sınırları içerisinde kalan tarihi çeşmelerimizden söz etmek istiyorum. Dilerim bu çalışmamı keyifle okur, atladığım, gözümden kaçan noktalar var ise bana hatırlatır ve hep beraber; yeryüzünde canlı hayatı başlamadan önce var olan, temel ihtiyacımız suyu insanlarımızla buluşturan, ata yadigarı çeşmelerimizin korunması, yok edilenlerin yeniden aslına uygun olarak inşaa edilmesi için bana destek olursunuz. Günümüze gelemeyen çeşmeler bölümünde iki adet çeşme saptadım. Ancak, gerçek sayının çok daha fazla olduğunu biliyorum. Bu konuda da sizlerin desteğini bekliyorum.

Bugüne Gelebilmiş Çeşmelerimiz:

1) Kemahlı Hacı İsmail Ağa Çeşmesi:

Cumhuriyet Mahallesi’nde, Bahçıvan Sokak ile Kayı Sokak’ın köşesinde, 1999 Depremi’nde yıkılan ve şu an yerinde otopark olan Alican Ailesi’ne ait ikinci evin kuzeybatısında bulunur.
1838 Yılında Kemahlı Hacı İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Osmanlıca olan kitabesi sökülmüş olup, Sakarya Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kare planlı, üzeri basık kubbe ile örtülü, depolu bir meydan çeşmesidir.
1950’li yılların sonlarına dek çeşmenin suyunun aktığı ve Adapazarı Halkı’nın yararlandığı mahalleliler tarafından aktarılmaktadır. Tarihi eser olarak tescilli olmasına karşın, günümüzde ise suyu akmamaktadır ve bakımsızdır.

2) Yenigün Mahallesi, Başlar Sokak Çeşmesi:

Yenigün Mahallesi’nde, Başlar Sokak’ta, yolun tam ortasında refüjün üzerinde yer alır.


 
1936 Yılında mahallenin ilk sakinleri tarafından yaptırılmış, 1997 yılında Adapazarı Belediyesi’nce onarılmıştır.


Kare planlı, kübik yapılı ve depolu bir meydan çeşmesidir.
 Kısa süre öncesine kadar suyu akmakta olan çeşmenin günümüzde ne yazık ki suyu akmamaktadır ve mahalleliler sahiplendikleri, değer verdikleri bu çeşmenin Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınmasını talep etmektedirler.

3) Karaosman Mahallesi, Bezirci Sokak Çeşmesi:

Karaosman Mahallesi’nde, Ulus Caddesi yakınında, Bezirci Sokak’ın Bayraklı Sokak Yönü,’nden girişinde yer alır.



 
Çeşmenin yapılış tarihi hakkında bilgi veren yazılı bir belge bulunmamasına karşın, mahalle halkı çeşmenin en az 100 yıllık bir geçmişi olduğunu dile getirmekte ve çeşmenin Sakarya’daki 19 yy. eserlerine özgü mimari üslup özelliklerini taşıması da bu bilgiyi doğrulamaktadır.
 Plan özelliği açısından cepheli meydan çeşmeleri grubuna girmektedir. Ne yazık ki bakımsızdır, suyu akmamaktadır ve tahrip edilmiştir.

4) Uzunçarşı, Orta Cami Çeşmesi:

Uzunçarşı’nın tam orta bölümünde yer alan, 1752 yılında inşaa edilmiş olan Orta Cami’nin altında yer alır.
Çeşme yıkılmış olup, yerine abdest almak için sıralı musluklar yerleştirilmiştir.



 
Bugüne sadece Osmanlıca yazılmış olan mermer kitabesi gelebilmiştir. Kitabesinden anlaşıldığı üzere 1760 yılında Hacı Mustafa adlı bir zat tarafından yaptırılmıştır.

5) Akıncılar Mahallesi, Ekici Sokak Çeşmesi:

Akıncılar Mahallesi’nde, Ekici Sokak üzerinde yer alır.



 
Çeşmenin yapılış tarihi hakkında bilgi veren yazılı bir belge bulunmamasına karşın, mahalle sakinleri ve çeşmenin yanında evi bulunan Özkan Özer çeşmenin 100 yaş civarında olduğunu dile getirmektedir. Çeşmenin 20 yy. eserlerine özgü mimari üslup özelliklerini taşıması da bu bilgiyi doğrulamaktadır.
Kare, kübik bir yapıya sahip olan çeşme depolu meydan çeşmeleri grubuna girmektedir.
1997 Yılında Adapazarı Belediyesi tarafından koruma altına alındıysa da, ne yazık ki bakımsızdır, suyu akmamaktadır ve tahrip edilmiştir.

6) Akıncılar Mahallesi, Yan Sokak Çeşmesi:

Bu çeşme hakkında ne yazık ki hiçbir bilgi bulamadım. Akıncılar Sokakları’nda gezinirken tesadüfen karşıma çıktı ve beni çok mutlu etti. J 20 yy.ın başlarında inşaa edildiğini ve yaklaşık 100 yaşında olduğunu tahmin ediyorum.

 

7) Alicanlar Konağı Çeşmesi:


2015 Yılında çektiğim bu fotoğrafta görülen 1922-23 yıllarında İbrahim Diyarbekirli tarafından yaptırılan Alicanlar Konağı’nın bahçesinde, hamam ile çamaşırhanenin ortasında, konakla aynı yıllarda, yerli azınlıklara inşaa ettirilmiş, dikdörtgen planlı bir cephe çeşmesi yer almaktadır.
Ancak, konakta şu an restorasyon çalışmaları devam ettiğinden ne yazık ki fotoğrafını çekebilmem mümkün olmadı. İnşallah, önümüzdeki aylarda restorasyon bittikten sonra çekip paylaşmak nasip olur.
 Aşağıda, şimdilik Aydın Yıldırım Duran’ın ‘Sakarya’nın Kültürel ve Tarihsel Mirası adlı Kitabı’nda yer alan bu fotoğrafı paylaşıyorum.

Günümüze Gelememiş Çeşmelerimiz:

1) Bostancıoğlu Çeşmesi:

Pabuççular Mahallesi, Bostancı Sokak’ta yer almaktaydı. 1934 yılında inşaa edilmiş olup, kare planlı, depolu bir meydan çeşmesiydi.
Mahalle sakinleriyle yaptığım söyleşiler sonucunda, çeşmenin 7-8 yıl kadar önce yıkılıp yerine fotoğrafta görülen binanın yapıldığını öğrendim ve çok üzüldüm.

2) Yenicami Mahallesi, Gün Sokak Çeşmesi:

Yenicami Mahallesi, Gün Sokak’ta(1515. Sokak) yer almaktaydı.
1913-14 yıllarında Hacı Muhammet Hilmi Efendi tarafından yaptırılmıştı, ustası ise Yusuf Şevki idi.
Kare planlı olup depolu bir meydan çeşmesiydi.

 Birçok mahalleli ile görüştüm, çeşme çok bakımsız olduğundan restore edilmesi için anıtlar kuruluna ve belediyeye haber verdiklerini, sokağa gelip çeşmeyi inceleyen yetkililerin ise çeşmenin tarihi bir önemi olmadığına kanaat getirip- tam da o dönemde çeşmenin bulunduğu yere bina inşaa etmek isteyen bir inşaat firmasının da talebi doğrultusunda- yıkılmasına karar verdiklerini dile getirdiler. Gerçekten çok üzücü.
Çeşmelerimizin  onarılması, yıkılanların yeniden inşaa edilmesi için lütfen kampanyamı imzalayarak  destek verin.
https://www.change.org/p/adapazar%C4%B1-belediyesi-adapazar%C4%B1-n%C4%B1n-tarihi-%C3%A7e%C5%9Fmelerinin-onar%C4%B1lmas%C4%B1n%C4%B1-y%C4%B1k%C4%B1lanlar%C4%B1n-yeniden-yap%C4%B1lmas%C4%B1n%C4%B1-istiyoruz/nftexp/nafta_fb_no_share_image/control/41266106?utm_content=nafta_fb_no_share_image%3Acontrol&recruiter=41266106&utm_source=share_petition&utm_medium=facebook&utm_campaign=share_for_starters_page

Kaynakça: Sakarya ve ilçelerinde Türk Dönemi Sivil Mimari Eserler, Yusuf Çetin, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, doktora tezi. Sakarya’nın Kültürel ve Tarihsel Mirası, Aydın Yıldırım Duran.

 

7 Aralık 2017 Perşembe

İstanbul'un gün batımı renginde bir köşesi; Küçükçekmece ve onun çeşmeleri...


Dünyaya gözlerimi açtığımdan bu yana, yani tam 35 yıldan beri yaşadığım ve tüm zorluklarına rağmen burada yaşadığım için kendimi çok şanslı saydığım İstanbul gibi; Yer yüzünde, hem coğrafyası, hem sahip olduğu tarihsel ve kültürel geçmişiyle bu derecede büyüleyici başka hiçbir şehir olduğunu düşünmüyorum. Bu güzel coğrafyaya, bize miras kalan tarihsel değerlere ne denli sahip çıkabilmişiz, ne kadar kıymetlerini bilmişiz; Bu ise sanırım oldukça uzun ve üzücü bir hikaye olur...

Neredeyse her köşesinden tarih ve ayrı bir güzellik fışkıran İstanbul’un oldukça özel ve üzerinde durulması gereken ilçelerinden bir tanesinin ise Küçükçekmece olduğunu düşünüyorum. İstanbul’un Avrupa Yakası’nda; Aynı adı taşıyan gölün doğu kıyısı boyunca ve bu kıyı şeridinden yükselen tepelik alanlar boyunca yayılmış, 2016 sayımlarına göre, Esenyurt’tan sonra İstanbul’un en kalabalık ilçesidir Küçükçekmece. 1987 yılına dek Bakırköy’e bağlı olan Küçükekmece bugün; Doğuda Basın-Ekspres Yolu’yla Bahçelievler ve Bağcılar’dan, batıda Küçükçekmece Gölü ile Avcılar’dan, kuzeyde TEM (Avrupa Otobanı) ile Başakşehir’den, güneyde ise E-5 (1.Çevreyolu) ile Bakırköy’den ayrılan bir ilçedir.

İlçenin adını aldığı Küçükçekmece Gölü, tıpkı 25 km batısındaki Büyükçekmece Gölü gibi denizden ince bir dille ayrılan, dünyada örneklerine oldukça nadir rastlanan, deniz seviyesinde bir kıyı set gölüdür. Tüm değer bilinmezliğine, çevre kirliliğine inat halen daha bir çok farklı türdeki kuşun uğrak yeridir. Kısa bir kanalla Marmara Denizi’ne bağlanır. Bir nevi dere görevi gören ve hem gölün fazla sularını Marmara Denizi’ne boşaltan, hem de gölün suyu azaldığında ya da denizde taşma meydana geldiğinde deniz suyunu göle taşıyan bu kanal, Büyükçekmece Gölü’nü denize bağlayan kanala göre çok daha kısadır. 16 yy.da Mimar Sinan’ın her iki gölün denizle bağlantısı üzerine inşaa ettiği taş köprüler yapılmadan önce,  insanlar bu yerleşimlere ulaşabilmek için sallara binerler ve salcılarda her iki gölü de denize bağlayan kanalların içinde kalın kazıkların arasına gerilmiş halatları çeke çeke insanları bu kasabalara ulaştırırlarmış. İşte, bu sebepten Küçükçekmece  Gölü, Büyükçekmece Gölü’ne göre daha büyük olmasına karşın denizle bağlantısını sağlayan kanal daha kısa olduğu için bu adı almıştır. Adının kökeni ile ilgili başka rivayetler de vardır, ancak sanırım en mantıklısı budur.

Bir zamanlar şehir dışı sayılan, İstanbul’un önemli sayfiye merkezlerinden birisi olan Küçükçekmece, günümüzde bu özelliğini tamamen yitirmiş durumda olsa da, ben, belki diğer semtlerinde değil ama Küçükçekmece’nin merkezinde bir sahil kasabası havası hissederim halen daha. Bir çok ilçenin aksine Küçükçekmece’nin merkezini oluşturan bölge, ilçenin diğer semtlerine göre çok daha sakindir. Tevfikbey, Kartaltepe, İnönü, Fevzi Çakmak, Kemalpaşa ve Gültepe gibi birçok mahallenin birleşiminden oluşan ve ilçenin en büyük semti olan Sefaköy bir yana, ilçenin diğer yerleşimlerinden Yeşilova, Cennet, Halkalı, Beşyol, hatta çok değil bir 25-30 yıl öncesine kadar göl kıyısında kurulu küçük bir sahil köyü görünümünde olan Kanarya bile koskoca Küçükçekmece İlçesi’nin merkezini oluşturan Küçükçekmece Semti’nden çok daha kalabalık ve çok daha canlıdır. Gölün Marmara Denizi’ne bağlandığı güneydoğu köşesinde kurulu ilçe merkezi ise geçirdiği onca değişime, hatta gölün kıyısında, kaldırılan çay bahçelerinin yerine dikilen devasa Blue Lake Faciası’na rağmen; Halen daha küçük, sevimli, çoğu kimsenin bir birini tanıdığı, ancak civarının geçirdiği olumsuz değişimin, değişen değerlerin, değişen hayatların eseri buruk bir hüznü de içinde barındıran bir sahil kasabasını andırır. Göl ile deniz arasındaki kanalın üzerinde; Mimar Sinan’ın muhteşem eserlerinden birisi olan taş köprünün üzerinden geçerek kuş cıvıltıları eşliğinde girersiniz Küçükçekmece’ye.
 
 
ve eğer akşamüzeri ise, hava da bulutsuz ya da az bulutlu ise müthiş bir günbatımı görüntüsüne tanıklık edersiniz.
 
Bir an kendinizi, İstanbul’un en fazla göç almış, neredeyse  en fazla çarpık yapılaşmaya kurban gitmiş ve en kalabalık ilçelerinden birisinde değil de, İstanbul’un çok uzağında bir sahil kasabasında hissedersiniz.



 
Köprünün bitiminde biraz unutulmuş, biraz değeri bilinmemiş ve bakımsız, ancak bir o kadar da çekici, sevimli ve güzel Küçükçekmece;  tarihi çınarı, meydanı ve çeşmeleriyle sizi karşılar.

Geçmişi tarih öncesine kadar uzanan, İstanbul’daki  yaşam izlerinin başladığı (gölün kuzeyindeki Yarımburgaz Mağaraları), göl sularının altında, M.S 557 yılında yaşanan bir depremde yıkıldığı düşünülen  Bathaleon Antik Kenti’ni saklayan Küçükçekmece’nin  sınırları içerisinde bir çok tarihsel mekan ve tarihi eser yer almaktadır. Ben, bu yazımda alanı biraz dar tuttum ve Küçükçekmece’mizin sahip olduğu tarihi çeşmeleri sizler için bir bir fotoğraflayıp, haklarında kısa bilgilerle aşağıda sizlere sundum.
   
1)  Vezir Mehmet Paşa Çeşmesi:
 

Küçükçekmece Meydanı’nda, tarihi çınar ağacının altında yer almaktadır. 1642 Yılında inşaa edilmiş, 2013 senesinde restore edilmiştir.
 
Bugünkü görüntüsü orijinal halinden çok farklı da olsa, Küçükçekmece’deki diğer çeşmelerin aksine suyunun halen akması sevindiricidir.
 

2) Hamidiye Çeşmesi (Tuğralıçeşme):

 

Sultan 2.Abdülhamid Dönemi’nde, İstanbul’un Avrupa Yakası’nın farklı bölgelerinde, kaynağı Kağıthane, Kemerburgaz civarında bulunan Hamidiye Suyu’nun aktığı bir çok çeşme inşaa edilmiş, bu çeşmelere Hamidiye Çeşmesi adı verilmiştir. Küçükçekmece’de, İstanbul Caddesi üzerinde, 1906 yılında tamamı mermerden inşaa edilmiş olan bu güzel çeşme de onlardan biridir. Ne yazık ki günümüzde suyu artık akmamaktadır.

3) Köprübaşı (Kervansaray) Çeşmesi:

 

Mimar Sinan tarafından inşaa edilen tarihi taşköprünün Küçükçekmece Yönü’ndeki çıkışında, Küçükçekmece’nin girişinde, Küçükçekmece Polis Karakolu’nun yanında yer alır. Köprü ile aynı dönemde yani 16 yy.da veya Küçükçekmece’nin İstanbul’un fethinden iki yıl sonra, 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet Han’ın emriyle imara açıldığı, bu dönemde ;İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan önemli bir ulaşım yolu üzerinde yer alan bu bölgeye hanlar, kervansaraylar ve bir karakol yapıldığı düşünüldüğünde  15 yy.da inşaa edildiği tahmin edilmektedir. Kitabesi olmadığı için ne yazık ki tam olarak yapım yılı bilinememekle beraber, Küçükçekmece’nin büyük olasılıkla bugüne gelebilmiş en eski çeşmesidir. 2013’de restore edilmiştir, ancak ne yazık ki suyu akmamaktadır.

4) Seyyid Abdüsselam Çelebi Camii Çeşmesi:  

Küçükçekmece’nin merkezinde İmaret Caddesi üzerinde, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman Dönemleri’nde baş defterdarlık yapmış olan Seyyid Abdüsselam Çelebi tarafından 16 yy.da mescit olarak inşaa ettirilen, sonra camiye çevrilen Seyyid Abdüsselam Çelebi Camii’nin avlusunda yer alır. Tam olarak yapım yılı bilinmemekle beraber 16 ya da 17 yy. da yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde ne yazık ki son derecede bakımsız olup, kaderine terk edilmiş bir vaziyettedir. Suyu akmamaktadır.

5) Seyyid Abdüsselam Çelebi Külliyesi Çeşmesi(Pir Paşa Çeşmesi):

 

İmaret Caddesi üzerinde yer alır. Çeşme 1795-96 yıllarında Seyyid Abdüsselam Çelebi’nin torunlarından Aziz Bey tarafından yaptırılmıştır. Ne yazık ki bakımsızdır, tahrip edilmiştir ve suyu akmamaktadır.

6) Ayazma Sokak ile 27 Mayıs Caddesi’nin köşesindeki çeşme: 



Küçükçekmece Merkez’de Ayazma Sokak ile 27 Mayıs Caddesi’nin köşesinde, Küçükçekmece Otobüs Durağı’nın yanında  yer alır. Ne yazık ki hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadım. Suyu akmamaktadır, bakımsızdır, üzeri tahrip edilmiştir. Önünde genellikle çöp konteynerleri ya da inşaat malzemeleri durduğundan çoğu kimse bu güzel çeşmenin farkına bile varamaz.

7) Çoban Çeşmesi:  
 
 
Ayamama Deresi’nin bugünkü yatağına göre 50 m. Kadar batıda kalan eski yatağının üzerinde Bizanslılar Dönemi’nde 4. yy.da inşaa edilmiş olan tarihi köprünün yanı başındaki, Çobançeşme Semti’ne adını veren bu çeşme aslında Bahçelievler İlçesi Sınırları içerisinde kalmaktadır. Ancak, tam Küçükçekmece İlçesi’nin giriş noktasında  yer aldığından ve önemli bir kervan yolu üzerinde yer alan Küçükçekemce’nin diğer çeşmeleri ile bağımsız değerlendirilmemesii gerektiğini düşündüğümden bu çeşmeyi de- hem de oldukça şartları zorlayıp, otoban kenarlarında yürüyüp, ezilme riskini göze alarak J - fotoğraflamak ve sizlerle paylaşmak istedim.
 
 
Atatürk Havaalimanı Kavşağı’nda, Havaalanı Bağlantı Yolu, Basın-Ekspres Yolu ve E-5 Karayolu’nun (1.Çevreyolu) kesiştiği noktada, Sefaköy rampasının başlangıcına yakın bulunan bu çeşmenin yapım tarihi net olarak bilinememekle beraber, Osmanlı Dönemi’nde inşaa edildiği düşünülmektedir. Suyu akmamaktadır ancak yaya trafiğine uzak bir noktada, otoyol kıyısında yer aldığından tahrip edilmemiştir. Çok bakımlı olduğu söylenemezse de bir çok çeşmeden daha iyi durumdadır.
 
Umarım, çok sevdiğim Küçükçekmece ve çeşmeleri ile ilgili bu kısa çalışmamı keyifle okumuşsunuzdur. Geçtiğimiz aylarda, Cennet Mahallesi Antikalar Mevkii'nde Seyirtepesi olarak anılan, aynı anda hem Marmara Denizi'ni, hem de Küçükçekmece Gölü'nü görebildiğiniz noktadan çektiğim bu güzel Küçükçekmece fotoğrafıyla hepinize en içten sevgilerimi sunuyorum.
 
 
Not: Araştırmalarımda Su Vakfı, Mustafa Cambaz Arşivi , İslam Ansiklopedisi ve ‘Küçükçekmece’de ulaşımın tarihçesi’/Akın Kurtoğlu gibi kaynaklardan faydalandım. Fotoğrafların ise tamamı bana aittir.