11 Temmuz 2016 Pazartesi

Anadolu'dan Dünya Müziğine Eşsiz Bir Armağan; Selda Bağcan



Selda Bağcan ismini  sanırım ilk kez, 1990’lı yılların başlarında 9-10 yaşlarında küçük bir çocukken duymuştum. Televizyonda, şu an hatırlayamadığım bir türküyü seslendiriyordu. O güne dek, gördüğüm, kafamda kurduğum ‘kadın şarkıcı’ imajından bir hayli uzakta, üzerinde sade bir elbise, hiç makyajsız ve kendinden emin bir şekilde seslendiriyordu türküsünü. Bağcan’a olan büyük hayranlığımın başlangıcı, tüm diskografisini bin bir emekle toplayıp bir araya getirmeye başlamam ancak 10-11 sene öncesine, üniversite yıllarıma uzansa da, kendisine sempati beslemeye başlamamın bugün en az 25-26 yıl öncesinde kalan o güne uzandığını söylemeliyim. Yine aynı dönemde, televizyonda bir akşam, Selda Bağcan’ın tek filmi olan, müzik kariyerinin hemen başında 1971-1972 Sinema sezonunda çekilen ‘Adaletin bu mu dünya?’  yayınlanmıştı. Filmi, annemle birlikte izlemiş, annesiyle beraber yaşadığı o küçük, mazbut evde, yeteneğinden ve sesinden başka hiçbir sermayesi olmayan ve ünlü olma, başarma hayalleri kuran üniversitesi öğrencisi Selda’dan çok etkilenmiştim. Elbette, bu bir filmdi, Selda Bağcan’ın gerçek yaşamını konu almıyordu, ancak Bağcan’ın gerçek yaşamıyla da benzer öğeler yok değildi. Bu noktada, dilerseniz Selda Bağcan’ın yaşam serüvenine ve müzikal geçmişine yer verelim.

 Havva Selda Bağcan, 1948 Yılında Muğla’da veteriner bir babanın(Selim Bağcan) ve öğretmen bir annenin(Emine Bağcan) üçüncü çocukları olarak dünyaya gözlerini açar.Savaş ve Sezer adında iki ağabeyi, Serter adında bir erkek kardeşi vardır. Baba tarafı Makedonya, anne tarafı ise Kırım göçmeni Türktür. Selda, henüz iki yaşındayken, babasının tayini dolayısıyla Van’a taşınırlar. İlkokulu Van’da okur.



1957 yılında babası Selim Bağcan, Van’ın bir köyüne hayvanları aşılamaya giderken mikrop kapıp tifo hastalığından vefat eder, Selda henüz dokuz yaşındadır. Annesi, ağabeyleri ve kardeşiyle birlikte Ankara’ya biyoloji öğretmeni olan teyzesinin yanına taşınırlar. Ankara’da Kurtuluş Lisesi’ni bitirir ve ardından Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde fizik mühendisliği okumaya başlar.



Henüz lise 2.sınıfta okurken, ağabeyinin de desteğiyle, kardeşiyle birlikte amatör bir müzik grubu kurarak İspanyolca, İtalyanca şarkılar seslendirmeye başlayan Selda için 1971 senesi bir dönüm yılı olur.

İlk 45’lik plakları ‘Sivas ellerinde sazım çalınır(katip arzuhalim yaz yare böyle)/Mapushane içinde mermerden direk’ ve ‘Tatlı dillim güler yüzlüm/Mapushanelere güneş doğmuyor’ ile profesyonel müzik yaşamına adım atan üniversite öğrencisi Selda’nın oldukça kısıtlı imkanlarla, kendisi için Ankara’da açılan Sel Plakçılık imzasıyla piyasaya verilen bu iki 45’lik plağı çok kısa bir sürede 1 milyon barajını aşar. Bu bir rekordur. Mapushane temasını işleyen iki türküyü seslendirdiği ve tam da bu sırada, Deniz Gezmiş ve arkadaşları hapis yattıklarından, Selda için Deniz Gezmiş’in nişanlısı yakıştırması yapılır. Oysa, değil nişanlısı olmak, Deniz Gezmiş ile yolları bir kez bile kesişmemiştir Selda'nın.


Bu başarılı 45’likleri , ‘Çemberimde gül oya’, ‘Adaletin bu mu dünya’ ‘Yalan dünya’ ‘Gesi bağları’, ‘Nem kaldı’ gibi  her biri çok büyük beğeni toplayan, inanılmaz yüksek satış rakamları elde eden 45’lik plaklar takip eder.



Selda, genç yaşında ülkenin en popüler sanatçılarından birisi olmuş, kendine özgü, emsalsiz, içten ve yanık sesi, halk türkülerini başta gitar olmak üzere batı enstrümanları eşliğinde seslendirdiği bu çalışmalar halk tarafından çok beğenilmiştir, ayrıca 1972 yılında Bulgaristan’da düzenlenen Altın Orfe Müzik Yarışması’nda ‘Kalenin dibinde taş ben olaydım’ adlı türkümüzle, Türkiye’yi temsil etmiştir.

1974 Yılında, İki tane Aşık Mahsuni Şerif türküsünü modern bir alt yapıyla, batı soundunda seslendirdiği ‘Nem kaldı/Rabbim’ ve kendi çizgisinin tamamen dışında, o dönemde ‘aranjman’ ya da ‘Türk hafif müziği’ olarak adlandırılan tarzda, iki yabancı şarkının Türkçe uyarlamalarının yer aldığı ‘Aşkın bir ateş/O günler’  45’liklerini,- bu noktada Bağcan’ın bu tarzda da ne denli başarılı olduğunu, daha sonraki yıllarda Ferdi Özbeğen’in sesinden de büyük beğeni toplayan ‘O günler’in ilk yorumcusunun Selda Bağcan olduğunu ve bu çalışmanın Türk pop müziğinin en önemli, en samimi çalışmalarından birisi olduğunu belirtmek isterim-  Şemsi Belli’nin, üzerinde hiçbir doğru düzgün köprü olmadığı için, yakınlarının, çocuklarının cesetleri Hakkari Zap Suyu’nda yitip giden insanlarımızın sitemini dile getirdiği ‘şiirini besteleyip seslendirdiği 'Anayasso' 45'liği takip eder. Böylelikle, sosyal mesajlar içeren, siyasi göndermeler de bulunan yapıtlara da yer vermeye başlamıştır artık Selda.

1975 yılının sonlarında, o dönemki yaygın albüm anlayışının aksine daha önce hiç birisi 45’lik olarak yayınlanmamış, yepyeni şarkılardan oluşan, Kızıldere, Yaz gazeteci yaz, Mehmet Emmi, Yaylalar, İnce ince bir kar yağar, Meydan sizindir gibi değerli türküleri, mükemmel bir alt yapı, orkestrasyon ve  elbette eşsiz, içten bir yorumla seslendirdiği, Anadolu rock tarzındaki,  ilk albümü yayınlanır. Albüm, yayınlanmasının üzerinden 40 sene geçtikten sonra bile dünyanın önde gelen müzik adamlarının bir hazine olarak nitelendirecekleri, albümdeki eserlerden alıntılar yapıp kendi albümlerinde kullanacakları kadar ‘sağlam’ bir çalışmadır. Bu albümü her biri müzikal ve içerdiği sosyal mesajlar açısından kanımca(ne mutlu ki dünyaca ünlü müzik otoriteleri de benimle hemfikir) birer başyapıt olan ‘Vurulduk ey halkım unutma bizi’(1976), ‘Kaldı kaldı dünya’ (1978) Albümleri takip eder.


1977’de yayınlanan Aşık Mahsuni Şerif Türküsü ‘Yuh yuh’ satış rekorları kırar. Yine 1977’de plak yaptığı ve bir yıl sonraki üçüncü albümünün açılış şarkısı olan, söz ve müziği 1993 yılındaki Sivas katliamında yitirdiğimiz değerli halk ozanımız Muhlis Akarsu’ya ait olan ‘Kaldı kaldı dünya’ türküsü yüzünden, 80 darbesini takip eden yıllarda kendisine ‘Komünizm propagandası yapmak ‘ suçundan dava açılır, hapse mahkum edilir tıpkı ‘Kızıldere’ ve ‘Vurulduk ey halkım’ türküleriyle ‘Suç kabul edilen eylemi övmek’ suçundan ‘cezalandırılıp’, daha sonra da aklanacağı gibi…

Yıllar yılları kovalar, 70’li yıllar boyunca herkesin hakkında konuştuğu , gazetelerde, müzik dergilerinde her gün kendisiyle ilgili haberlerin yayınladığı Selda Bağcan, 12 eylül 1980 darbesinden sonra, solu çağrıştıran tüm kavramlar gibi unutturulmaya, geri plana itilmeye çalışılır. Pasaportuna el konulur, yıllarca yurt dışına çıkması yasaklanır,( Bir çok kimsenin, hatta o dönemde ilginç bir şekilde emniyet teşkilatının bile sandığının aksine Selda Bağcan yurt dışına kaçmamış ya da yurt dışında sürgün hayatı yaşamamıştır, tam tersine ülkesinden dışarı çıkması yasaklanmıştır.) Ancak, Selda bütün bu baskılara en güzel cevabı yine sesiyle, sanatıyla, türküleriyle  verir. Yalnızca, oldukça özel ve seçkin bir repertuardan oluşan Yeni bir dünya(1981), Anadolu’muzun bir çok farklı yöresine ait türküleri eşsiz bir ustalıkla, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdiği Türkülerimiz(1982),  özgün, protest ve Türk halk müziğinin en güzel örneklerini sunduğu ‘Dost merhaba(1986),Unutursun Mihribanım(1983), Nazım Hikmet'in sözlerini, usta bir şekilde bestelediği 'Memleketim' ile açılan, 'Ayrılık' ,(Selda'nın en can alıcı bulduğum yorumlarından birisidir), 'Size selam getirmişem' gibi Azeri Türküleriyle devam eden 'Hasret türküsü'(1985), aynı yıl açtığı kendi müzik firması olan Majör Müzik’ten çıkan ilk albümü özelliğini taşıyan  ve özgün-protest müzik tarihimizin en değerli albümlerinden birisi olan ‘Özgürlük ve Demokrasiyi çizmek’ (1988) , ağırlıklı olarak deyişlere ve semahlara yer verdiği, satış rekorları kıran ‘Yürüyorum dikenlerin üstünde’(1987) ve ‘Felek beni adım adım kovaladı’ (1989) albümleri ile değil, aynı zamanda, 1982 yılında İstanbul Elmadağ’daki Şan Tiyatrosunda verdiği, binlerce kişinin izlediği Türkiye’nin ilk pop senfonik konseriyle


 ve 1986 yılında, Peter Gabriel tarafından Womad Vakfı’nca desteklenen Dünya Dans ve Müzik Festivali’ne davet edilmesiyle de, (yurt dışına çıkması yasak olduğu için festivale katılamamış ancak festivalin plağında bir şarkısına yer verilmiştir.) 1980’li yıllar boyunca bir çok büyük başarıya imza atar.

Selda Bağcan,1990’lı yılları albüm olarak da yayınlanan yurtiçi (Anadolu konserleri 1-2) ve yurtdışı konserleriye karşılar. Yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasının yanı sıra, özel kanalların da yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte, sevenleri artık Selda Bağcan’ı ekranlarda da izleme mutluluğuna erişir.



1992 yılının son aylarında  yayınlanan Akdeniz Şarkıları-1 (Ziller ve ipler) albümü, bir çok sosyal mesaj ve hiciv içermekle beraber, o dönemdeki pop müzik patlamasına da, sözleri Aysel Gürel’e ait olan ‘Ziller ve ipler’ şarkısıyla hafiften bir göz kırpar. Şarkının ‘zilleri taktı çıkı çıkı yaptı’ şeklindeki sözleri yediden yetmişe herkesin diline dolanır.


Ancak, albümün asıl bombası sözlerini ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yazdığı ve Selda Bağcan’ın bestelediği ‘Beni unutma’ dır. Bu sonsuz anlamlı ve duygusal çalışmanın yanı sıra ‘Gülüşün kalır bende’  ‘Sürgün, ‘Oku tar’ gibi eserler de albümün ön plana çıkan parçalarından olur. Baştan sona çok özel ve değerli bulduğum bu albümün benim en çok sevdiğim şarkılarının başında ise ‘Ellerinle bana baharlar getir’ ve ‘Acıların rıhtımında’ gelir. Ziller ve ipler(Akdeniz şarkıları-1) oldukça yüksek bir satış grafiği çizer ve Bağcan’a dönemin en çok okunan gençlik dergilerinden Hey Girl okurlarının verdiği oylarla ‘1992 Yılının en beğenilen protest müzik sanatçısı’ ödülünü getirir.

Bağcan, 1994 yılında, yıllar önce sadece yurt dışında yayınlanan bir kasetinde yer verdiği ‘Koçero’ yu Ahmet Kaya ile birlikte yeniden seslendirir ve şarkı bu yeni versiyonuyla kaset formatında piyasaya sürülür.(Aslen bu kayıt 1991 yılında gerçekleşmiştir ancak albümün yayın iznini alabilmesi 1994'ü  bulur.) 1993 yılında katledilen gazeteci, yazar Uğur Mumcu’ya bir ağıt niteliğinde olan ‘Uğur’lar olsun’ Selda’nın sesiyle tüm ülkede yankılanır. 1997’de müzikal anlamda Ziller ve ipler albümünün bir devamı niteliğinde olan, daha önce Ajda Pekkan tarafından seslendirilen ‘Ağlama anne’ şarkısına olduğu kadar,  ‘Erler demine destur alalım’ ilahisine de usta bir yorum  kattığı Akdeniz şarkıları-2 (Çifte çiftetelli) albümü çıkar, bu özel albüm de belki bir önceki kadar olmasa da yine de ses getirir.

Fakat, bana sorarsanız Selda Bağcan’ın 90’lı yıllarda yaptığı en güzel işlerin başında,  1971-1985 arası seslendirdiği ve hepsi plaklarda kalmış olan şarkıları, kendi firmasından, telif hakları için binbir zorluklarla didinip uğraşarak, oldukça kısıtlı imkanlarla, ‘Türkülerimiz’ adı altında toplam 10 cd lik bir set olarak yeniden piyasaya çıkarmaya başlamasıdır. Nitekim, Selda’nın 1971-1974 arası yayınlanan 45’liklerinde yer alan türkülerin büyük bölümünü kapsayan ve 1995 yılında Türkülerimiz-1 adı altında yayınlanan bu serinin ilk halkası akla hesaba gelmeyecek kadar çok satar ve bir kaynak eser olarak tüm arşivlerde yerini alır.

1997 ile 2002 arasındaki beş yıllık süreçte yeni albüm yapmayan, plaklarda kalmış türkülerinin c.d ye aktarıldığı Türkülerimiz serisinin 2.,3.,4. ve 5. Albümlerini yayınlayan ve 2000 yılında, bir konser için Hatay'a giderken büyük bir trafik kazası geçirerek uzun süre tedavi gören Selda Bağcan,


2002 senesinde ‘Ben geldim/Sivas’ın yollarına’ albümüyle müzik piyasasına kelimenin tam anlamıyla bomba gibi bir dönüş yapar.

Baştan sona yine kendi çizgisinde, bu topraklarda yaşanan acıları, sevinçleri dile getiren eserlerden oluşan bu albümde yer alan bir çok şarkı, ancak özellikle de ‘Sivas’ın yollarına’ çok büyük bir hit olur ve ülkenin dört bir yanında herkesin diline dolanır. Böylelikle, Selda Bağcan, uzun yıllar ardından yepyeni bir hit şarkı ortaya koymayı başarır. Sevimli bir halk türküsü olan ‘Sivas’ın yollarına’nın aksine, sanatçının kadim dostu Halil Ergün ile düet yaptığı, albüme adını veren diğer şarkı ‘Ben geldim’ batı tarzında bir eserdir ve insanı tam kalbimden vuran sözlere ve melodiye sahip bir başyapıttır. Hesapta yoktu, Sabreden derviş, Dön gel birtanem, Mevlam bir çok dert vermiş, Ağladım anne ,bazı eserlerin ikinci versiyonlarının yer aldığı yeni baskıya gidecek kadar çok büyük bir satış rakamı yakalayan bu albümün diğer ön plana çıkan eserlerinden bazılarıdır.

Selda Bağcan, 2000’li yılların müzik piyasasına damgasını vurmakta kararlıdır. Ben geldim/Sivas’ın yollarına’ yı, iki yıl sonra, 2004 te yayınlanan ‘Deniz’lerin dalgasıyım’ takip eder.

Bu albüm benim için çok önemlidir, çünkü bu albümle, çocukluğumdan beri sempati duyduğum Selda Bağcan’a olan büyük hayranlığım başlamıştır. Hiç unutmam, 2005 senesiydi, Bağcan, Hüsnü Şenlendirici’nin sunduğu bir programa konuk olmuştu. Her zaman olduğu gibi, Selda’yı görür görmez programa kilitlenmiştim. Bir süre sonra Selda Bağcan, son albümü ‘Deniz’lerin dalgasıyım’da yer alan ‘Duvarda sazım’ adlı özgün bir şarkıyı seslendirmişti, şarkıyı ilk kez dinlememe rağmen adeta vurulmuştum. Ertesi gün ilk işim ‘Deniz’lerin dalgasıyım’ Albümünü almak oldu. Ardından tüm diğer albümlerini, plaklarını, kasetlerini, ona ait ne varsa toplamaya çalıştım…Ve böylelikle Selda, ara sıra, halen daha çok özlediğim, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki o güzel üniversite yıllarımın fonunda yer aldı şarkıları ve varlığıyla…Kendisiyle, Unkapanı İMÇ’de Majör Müzikte ilk tanışmam da 2006 senesine denk gelir. O ne heyecandı ve Bağcan'ın samimiyeti, içtenliği, sanatına, diskografisine hakimiyeti ile  nasıl da büyülenmiştim…Yeniden Selda Bağcan’ın müzikal kariyerine dönecek olursam, yalnızca albüme adını veren, Deniz Gezmiş için yakılmış bir ağıt olan ‘Deniz’lerin dalgasıyım’ın dışında ünlü halk ozanımız Aşık Mahsuni Şerif için de yakılmış bir ağıt, ‘Duvarda sazım’, ‘Batman’dan Diyarbekir’e’, ‘Düşen hep yerde mi kalır’ gibi özgün eserler, ‘Ah yalan Dünya’, ‘Adıyaman Türküsü’ gibi türkülerin de yer aldığı bu güzel albümü dört yıl sonra takip eden ‘Güvercinleri de vururlar’ Albümünden söz etmeliyim.
 

2008 Yazında yayınlanan ‘Güvercinleri de vururlar’ albümü, 16 şarkıdan oluşan bir önceki albümü ‘Deniz’lerin dalgasıyım’a kıyasla oldukça kısa bir albümdür. Kendisiyle bir sohbetimizde, Bağcan bunun sebebini ‘Albümdeki şarkılarının bir birlerini gölgede bırakmasını engellemek’ için böyle bir tercihte bulunduğunu belirtmişti. Adını, 2007 yılında, acımasızca katledilen Hrant Dink için popüler müziğimizin en başarılı söz yazarlarından Şehrazat tarafından yakılmış, hem sözleri, hem bestesiyle yürek yakan  bir ağıttan alan bu albüm, ayrıca, yıllardır ‘Keşke Selda’dan da dinlesek  kimbilir ne güzel seslendirir’ dediğim bir geleneksel Erzurum türküsü ‘Sarı gelin’, Behçet Necatigil’in mükemmel ve anlamlı bir şiirinin, Selda Bağcan’a ait müthiş bir besteyle buluştuğu ‘Sevgilerde’, kendisi de dokuz yaşında yetim kalan Bağcan’ın çocukluğunda hep dinlediği, yıllar sonra seslendirdiği ‘Bir yetim türküsü’, ülkemizde yaşanan acıları dile getiren ‘Halkım’ , sevimli bir halk türküsü ‘Yan yana olunca güzel’ ve ‘Kerbela ağıdı’, ‘Magusa Limanı’ gibi bir çok değerli eser barındırmaktadır.
Bağcan'ın, ‘Güvercinleri de vururlar’ ve  ağırlıklı olarak deyişlere yer verdiği ‘Yürüyorum dikenlerin üstünde’ (1987) ve ‘Felek beni adım adım kovaladı’ (1989)  Albümlerinde de yer almış şarkıların yanı sıra, ‘Erzincanlı’, ‘Bir daha gel Samsun’dan, ‘Çorum-Sivas-Maraş-Gazi’ gibi yepyeni eserlerin de bulunduğu bir sonraki albümü ‘Halkım’ 2011 yılının mayıs ayında yayınlanır ve yine büyük ilgiyle karşılanır.


Yazımın son bölümünde, sanatçının ülkemizde 1975 yılında LP, 1996 yılında ise ‘Türkülerimiz-2’ adında  c.d ve kaset olarak yayınlanan ilk albümünün 2006 yılında İngiltere’de Finders keepers Şirketi tarafından yeniden cd ve LP olarak yayınlanmasıyla başlayan ve 10 yıldır giderek artan, aslında başlı başına yeni bir yazıya konu olabilecek, batılıların çılgınlık boyutundaki Selda Bağcan tutkusundan kısaca bahsedeceğim. İşin özeti, internetin yaygınlaşması ve tüm dünya ülkelerine ait müzik arşivlerinin daha kolay ulaşılablilir hale gelmesiyle, bize ait bir değerin batılılar tarafından keşfedilmesidir. Selda’nın 70’li yıllarda, o dönem için bile oldukça sıradışı ve güçlü altyapılarla seslendirdiği türküler, Avrupalıları adeta büyülemiştir. Bugün, ‘Türkiye’yi müzik alanında yurt dışında en iyi hangi sanatçı temsil etmektedir?’diye sorulsa, bu sorunun cevabı kesinlike Selda Bağcan'dır. Ne sevdiğim ve takdir ettiğim bir sanatçı olan Tarkan, ne de oldukça koyu bir hayranı olduğum , çok sevdiğim Ajda Pekkan , Selda Bağcan'ın başarabildiğini başaramamışlardır. Selda Bağcan’ı bu isimlerden ayıran en önemli özellik, tamamen bize ait ezgileri, bizim dilimizde seslendirmesi ve bu türkülerle Avrupa halklarını etkilemeyi başarmasıdır. -ki bu çok zor bir şeydir- Geçtiğimiz ay İspanya’nın Barcelona Kentinde düzenlenen Primavera Festivali’nde 1000’lerce Avrupalı genci ‘Yaylalar’, ‘Yaz gazeteci yaz’, ‘Yuh yuh’ gibi Anadolu insanının sözlere ve notalara döktüğü türkülerle coşturması, The Times’da yayınlanan aralarında Edith Piaf, Maria Callas, Amalia Rodrigues gibi isimlerin de yer aldığı ‘dünya müziğinde efsane 81 kadın şarkıcı’ listesinde Safiye Ayla ile birlikte yer alan tek Türk  şarkıcı olması, Elijah wood’un Selda’ya olan hayranlığını dile getirerek, önünde saygıyla eğilmesi, ünlü Amerikalı rap müzik sanatçısı Mos Def’in , Selda’nın 1975 senesinde seslendirdiği Aşık Mahsuni Şerif türküsü ‘İnce ince bir kar yağar’ı, ‘Supermagic’ adlı şarkısının fonunda kullanıp, milyonları büyülemesi, sanatçının ilk üç albümünün Avrupa’nın bir çok, önde gelen müzik firmaları tarafından yeniden yayınlanması, Bağcan’ın sınırlarımızın ötesindeki başarılarının sadece bir kaç tanesidir...

Selda Bağcan, profesyonel müzik hayatına başladığı 1971 yılından bu yana yüzlerce şarkı seslendirdi. 1000 yıllık halk türküleri de, deyişler de , semahlar da, özgün protest eserler de, batı tarzı aranjmanlar da aynı başarıyla, aynı samimiyetle onun sesinde hayat buldu. Karakterinin ana unsuru olan ‘her türlü haksızlığa karşı durmak’ ilkesini şarkılarına, sesine taşıdı. Her zaman kendi inandıklarını söyledi ve duruşunu hiç değiştirmedi, sayısız yargılanmalara, hapislere ve yasaklara rağmen... Ne hümanizm maskesi altında ‘Terör sempatizanlığı’ yaptı, ne de kendisine çıkar sağlamak için duruşuna ters düşüp, iktidar partisine yaranmaya çalıştı. Teröre de, şiddete de her zaman karşı bir tavır sergiledi, çünkü ona göre her şey ‘insanı sevmek’ ile başlardı. (Her ne kadar hayvanları insanlardan daha çok sevdiğini itiraf etse de ;) ) . Hiçbir zaman hiçbir partiye, hiçbir örgüte, hiçbir derneğe üye olmadı, çünkü onun görüşleri hiçbir şablona sığmıyordu. Şehitlerimiz için de ağıtlar yaktı, acımasızca katledilen Hrant Dink için de, Uğur Mumcu için de… Bir mehmetçikle, bir gerillanın dağda karşılaşıp bir birlerini öldürememesini konu alan ‘Ağladım anne’  ağıtı, onun sesinden başka kimsenin sesinde bu denli samimi olamazdı bu yüzden… geçtiğimiz ay Barselona'da Primavera Festivali'nde sahne alıp binlerce Avrupalı genci tamamen Anadolu'ya, bize ait ezgilerle, 'Yaylalar' ile, 'Yuh yuh' ile, 'Yaz gazeteci yaz' ile - ki bu çok zordur, bunu ne Tarkan ne de koyu bir hayranı olduğum Ajda Pekkan başarabilmiştir- coşturması, Elijah wood'un Selda'ya olan hayranlığını dile getirip saygıyla önünde eğilmesi, ünlü Amerikalı rap müzik şarkıcısı Mos Def'in Selda'nın 1975 yılında seslendirdiği Mahsuni Şerif Türküsü 'İnce ince bir kar yağar' ı 'Supermagic' adlı şarkısının fonunda kullanıp milyonları büyülemesini sayabiliriz.geçtiğimiz ay Barselona'da Primavera Festivali'nde sahne alıp binlerce Avrupalı genci tamamen Anadolu'ya, bize ait ezgilerle, 'Yaylalar' ile, 'Yuh yuh' ile, 'Yaz gazeteci yaz' ile - ki bu çok zordur, bunu ne Tarkan ne de koyu bir hayranı olduğum Ajda Pekkan başarabilmiştir- coşturması, Elijah wood'un Selda'ya olan hayranlığını dile getirip saygıyla önünde eğilmesi, ünlü Amerikalı rap müzik şarkıcısı Mos Def'in Selda'nın 1975 yılında seslendirdiği Mahsuni Şerif Türküsü 'İnce ince bir kar yağar' ı 'Supermagic' adlı şarkısının fonunda kullanıp milyonları büyülemesini sayabiliriz.

Bu büyük sanatçının , son olarak, 1971’den bugüne en sevilen eserlerinin arasından seçtiği 40 şarkının ilk yayınlandıkları versiyonlarından oluşan’ 40 yılın 40 şarkısı’ adlı albümü, oldukça özenle hazırlanmış bir kitapçık eşliğinde ikili cd ve LP olarak yayınladı. (bu noktada acizane küçük bir eleştiri de yapayım, plak kaydı dijital ortamdan aktarılarak değil, orijinal analog kayıtlardan yapılsaydı çok daha sevinirdim. J ) Albüm, eski şarkılardan oluşmasına rağmen, aylarca  ülkenin en çok satan 10 albümü arasında yer aldı, çünkü bu albümü dinlemek adeta Türkiye’nin son 40 yıl içerisindeki panoramasını izlemekle eş değerdeydi.


Bu albümün ardından Bağcan, aynı konseptte dört tane albüm daha yapacağını ve böylelikle toplam 200 şarkının yeniden piyasaya sunulacağını açıkladı. Benim gönlüm ise, önceliğin, ‘Türkülerimiz-6’ nın yayınlandığı 2006 yılından bu yana devamı gelmeyen ‘Türkülerimiz’ serisine verilmesi ve bir an önce ülkenin her evine girmesinin gerekli olduğunu düşündüğüm, bu 10 albümlük muhteşem, hazine değerindeki serinin tamamlanması.
İşte benim acizane kalemimden, çok sevdiğim, bende çok özel bir yeri olan, 45 yılı aşkın süredir bu topraklarda, bu topraklardaki insanların acılarını, sevinçlerini dile getiren  büyük sanatçı Selda Bağcan… Son olarak şunu söylemek isterim ki Selda Bağcan iyi ki bu ülkede doğmuş, iyi ki bu ülkenin müziğini söylemiş ve iyi ki ben onunla aynı topraklarda dünyaya gelmiş ve onunla aynı dönemde yaşama şansına sahip olmuşum. Daha nice 40 senelere Sevgili Selda Bağcan…





 Müzik ve sevgi dolu günler dilerim hepinize...