Tozkoparan, İstanbul’un Avrupa Yakasında, Merter
civarında, Güngören İlçesine bağlı bir mahalledir. Çocukluğumdan beri ismi dikkatimi çekmiş,
hatta itiraf etmem gerekirse çocukken, bana tozu ve kirliliği çağrıştıran ismi
dolayısıyla bu mahalle ben de olumsuz bir çağırışım yaratmıştır.
Özellikle iş zamanında, hemen hemen her gün geçtiğim
Merter’in yanı başında, M1 Metro hattını kullandığımda metroyla, Merter ile
Davutpaşa Durakları arasında içinden geçtiğim bu mahalleyi geçtiğimiz günlerde
bir gezeyim dedim. Daha doğrusu , günümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi olarak
kullanılan Davutpaşa Kışlası ve arsasını ziyaret etmek amacıyla, metrobüsten
Merter’de indim. Metroya binip, bir durak sonra Davutpaşa’da inecektim, sonra
dedim ki ‘’Bir durak için metroya binmeyeyim, Merter’den Davutpaşa’ya kadar
yürüyeyim, böylelikle Tozkoparan’ı da gezmiş olurum.’’. Sonuç olarak Davutpaşa
Kışlası’nı ziyaret etmek kısmet olmadı (Gereksiz bulduğum bir prosedür
dolayısıyla) ancak Tozkoparan’ı gezmiş oldum.
İsminin kaynağını bulmak için tarihe uzandığımızda,
Tozkoparan ismi ilk kez, Sultan 2.Bayezid Döneminde 1499-1504 arası Osmanlı
Devleti’nin Venediklilerle yaptığı savaşta, uzağa ok atma konusunda hayli
hünerli olan, bir keresinde okunu uzağa atabilmek için yayını çok fazla gererek,
yayın toz adı verilen bölümünü kopardığından, İskender adında kahraman, genç
bir askere verilen bir lakap olarak
karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Tozkoparan kelimesi, yağlı güreşlerde 15-16
yaşlarındaki, 65 kg civarı ağırlıktaki güreşçileri tanımlamak için de
kullanılan bir terim. Türk Dil Kurumu ise Tozkoparanı çok rüzgarlı yerler için
kullanılan bir sıfat olarak tanımlıyor ki, bence Tozkoparan Semtinin isminin
kaynağı da bu sıfata dayanmakta. Çünkü, Tozkoparan İskender’in yaşadığı
15.yy.sonu- 16 yy.başlarında , bir Rum köyü olan Vidos’un (bugünkü Güngören)
yakınında, üzerinde hiçbir yerleşimin olmadığı bomboş, yemyeşil bir araziden ibaret olan bugünün Tozkoparan
Mahallesi’nin bu kahraman askerle herhangi bir bağlantısı olabileceğini
sanmıyorum. Aynı şekilde, semtin tarihinde yağlı güreşlerle de ilgili bir yaşanmışlık
bulamadım. Fakat, surların dışında, bir zamanların Ahmet Merter Çiftliği’nin
(bugünkü Merter Semti) civarında, yeşillikler arasında yer alan bu bölgenin çok rüzgar alması ve bu
sebepten Tozkoparan olarak anılması bana oldukça mantıklı geliyor. Ancak, yine
de net bir şey söylemek zor.
Yazımın başında bahsettiğim gibi Tozkoparan Mahallesi,
Güngören İlçesi’ne bağlı, Merter, Davutpaşa, Güngören ve Cevizlibağ arasında
yer alan bir mahalle. Mahalledeki yapılaşmanın tamamına yakınını; Suriçi’ndeki
yerleşimin, artan nüfusla birlikte Surdışı’na doğru kaymaya başladığı 1960’lı
yıllarda, devlet tarafından yapılan sosyal konutlar oluşturuyor. Tozkoparan
Mahallesi, gecekondulaşmanın önüne geçmek için sosyal konut inşa edilmesi uygulamasının
İstanbul’daki ilk örneklerinden birisidir. Büyüklükleri 45 ile 65 m2 arası
değişen çok fazla sayıda dairenin yer aldığı ve çevreleri geniş bahçelerle
çevrili apartmanların bulunduğu düzenli sitelerden
oluşuyor Tozkoparan Semti. Hatta, semt ilk kurulduğu 1960’lı yıllarda Sosyal
Meskenler olarak anılmış olup, Tozkoparan ismi daha sonra kullanılmaya
başlamıştır. Aynı yıllarda, daha çok alt ve orta gelir düzeyine sahip işçi ve
memurların yaşadığı mahalle, komşusu Küba Mahallesiyle birlikte sol
yapılaşmanın İstanbul’daki en güçlü kalelerinden birisi olmuş, hatta bu
yıllarda halk arasında Devrim Mahallesi olarak bile anılmıştır.
Bugünün Tozkoparan’ında ise, benim en çok dikkatimi
çeken ve hoşuma giden şey semtteki yeşil alanların bolluğu oldu. Sosyal
konutların hepsinin çevresinde geniş bahçeler bulunuyor ve bu bahçeler
mahalleli tarafından çok güzel değerlendirilmiş.
İstanbul’un göbeğinde; Hele ki Güngören, Zeytinburnu, Esenler ve Bayrampaşa gibi yapılaşmanın ve hafif sanayinin hayli yoğun olduğu bir alanın ortasında bu kadar yeşil bir mahalle bulmak gerçekten şaşırtıcı ve sevindirici.
Mahallenin orta kısmında, birkaç tek
katlı bina ve altlarındaki bakkal, manav, kasap, tuhafiye, eczane gibi mahallelinin
ihtiyaçlarını karşılayan dükkanlardan, bir camiden, birkaç kahvehaneden ve
birkaç küçük meydandan oluşan mahallenin çarşısı karşılıyor sizi.
Çok küçük bir
alan içerisinde aradığınız hemen hemen herşeyi bulabileceğiniz bu bölge küçük
bir köy meydanını andırıyor, kent yaşamının karmaşası içerisinde hasret
kaldığımız, unuttuğumuz, geçmiş zamanların sıcaklığı ve samimiyetini yayıyor
adeta çevreye…
Zaten, mahalle boyunca yürürken, çevreyi gözlemlerken bu
mahallede zamanın adeta yıllar öncesinde donup kaldığını hissediyorsunuz. Bir
yandan da insanın ruhunu hüzünlendiren bir bakımsızlığa, ilgisizliğe ve
unutulmuşluğa şahit oluyorsunuz. Çünkü, yıllar önce devlet tarafından yapılmış
bu sosyal konutlara çok belli ki o günlerden bugüne uzanan 40-50 yıllık süre
zarfında en ufak bir bakım yapılmamış, bahçelerin şirin düzenlemeleri, bazı
bölümlerinde oluşturulmuş küçücük bostanlar hep mahallelinin kendi çabalarıyla,
yaşam alanlarını güzelleştirmek için sarf ettikleri çabaların sonucu.
İstanbul’un göbeğinde; Hele ki Güngören, Zeytinburnu, Esenler ve Bayrampaşa gibi yapılaşmanın ve hafif sanayinin hayli yoğun olduğu bir alanın ortasında bu kadar yeşil bir mahalle bulmak gerçekten şaşırtıcı ve sevindirici.
Güngören Belediyesi ve İ.B.B, Mahalledeki binaların
çok eski ve bakımsız olduğunu ileri sürerek mahallenin kentsel dönüşüme uğraması,
tüm binaların yıkılarak TOKİ tarafından
yeni binalar inşa edilmesi gerektiğini
öne sürüyorlar. Hatta, 10 yılı aşkın süredir bu konuya yönelik çalışmalar
yapılıyor, ihaleler düzenleniyor.
Mahallelinin büyük bir bölümü buna karşı,
çünkü bunun sadece rant amaçlı bir atılım olduğunu, mahallelerinin sosyal
dokusunun bozulacağını, yeşil alanın azalacağını , Tozkoparan’ın ruhunu
kaybedeceğini düşünüyorlar ve haksız da sayılmazlar. Binaların çok eski ve bakımsız
olduğu bir gerçek, ancak her binanın yanında binanın kapladığı alan kadar bir
yeşil alanın bulunduğu, bu alanların müteahhitlerin iştahlarını kabarttıkları,
bu alanlara rahatlıkla yeni birer bina inşa edilip, yıkılıp yerine yenisi
yapılan binalarla beraber bölgedeki yapılaşmanın iki katına çıkabileceği
ihtimali de bir gerçek. Kişisel görüşümce, yapılması gereken çoğu gerçekten
yıkılmaya yüz tutmuş bu binaların yıkılıp yerlerine belki biraz daha modern,
ancak aşağı yukarı aynı görünümlere sahip, aynı yükseklikte, depreme dayanıklı
binaların inşa edilmesi, bu süre zarfında kiraya çıkacak olan mahallelinin kira
masraflarının belediyeler tarafından ödenmesi ,mevcut yeşil alanların korunup,
ilaveten yeni parklar oluşturulması, yeni ağaç fidanları ekilmesi ve
İstanbul’un en fazla betona gömülmüş bölgelerinden birisinin göbeğinde
yıllardan beri bu denli yeşil ve ferah kalmayı başarmış Tozkoparan’ın bu
niteliğinin asla kaybettirilmemesi.
Son yıllarda özellikle Kadıköy ve civarındaki kentsel dönüşümün ne denli olumsuz sonuçlara yol açtığına fazlasıyla şahit olduğumdan çok fazla umudum olmasa da , yine de güzel düşünmeye devam ediyor, gerek halen devam eden komşuluk ilişkileri, gerek yeşil alanlarının bolluğu, gerek İstanbul’un ilk sosyal konut uygulamasına ev sahipliği yapması ve yıllardır fazla bir değişime uğramayan sosyo-kültürel yapısıyla özel bir mahalle olduğunu düşündüğüm Tozkoparan ve sakinleri için en güzel olanı diliyorum…
Son yıllarda özellikle Kadıköy ve civarındaki kentsel dönüşümün ne denli olumsuz sonuçlara yol açtığına fazlasıyla şahit olduğumdan çok fazla umudum olmasa da , yine de güzel düşünmeye devam ediyor, gerek halen devam eden komşuluk ilişkileri, gerek yeşil alanlarının bolluğu, gerek İstanbul’un ilk sosyal konut uygulamasına ev sahipliği yapması ve yıllardır fazla bir değişime uğramayan sosyo-kültürel yapısıyla özel bir mahalle olduğunu düşündüğüm Tozkoparan ve sakinleri için en güzel olanı diliyorum…
Bu arada, Tozkoparan ve kentsel dönüşümle ilgili, Kemal Tuncaelli’nin kaleme aldığı ve çok beğendiğim bir yazıyı da sizlerle paylaşıyorum.
https://yesilgazete.org/blog/2014/01/22/tozkoparanin-papaganlari-kemal-tuncaelli/