Koskoca
bir yazı, baştan sona İstanbul’da geçirdikten sonra, sonbahar, kış sezonunu
denize girmeden karşılamamak adına, fazla masraflı ve çok uzak olmayan, annemle
birlikte birkaç gün tatil yapıp, denize girip, dinlenebileceğimiz bir tatil
planı içerisindeydim. İç sesim bana ‘’Marmara Adası’na gitmelisin’ dedi. J Neden bilmiyorum, yıllar önce, 1989 yazında henüz yedi yaşımda
bir çocukken, annem ve babamla birkaç günlüğüne Avşa Adası’na gitmiştik, hayal
meyal hatırlıyorum. Denizinin güzel olduğu aklımda kalmış, başka da çok fazla
bir iz bırakmamıştı bende ve 1989’dan günümüze uzanan koskoca 27 yıl zarfında,
ada kültürünü ve denizi çok seven, koyu bir Prens Adaları aşığı (tüm İstanbul
adalarını çok sevmek, Büyükada’da sayısız güzel ve tatlı anılara sahip olmakla
beraber Kınalıada ve Burgaz Adası evvel ezel favori adalarım olmuştur.)olmama
karşın Güney Marmara Adaları ile hiçbir ilişkim olmamıştı. Bunun büyük bir
kayıp olduğunu Marmara Adası’nda geçirdiğim dört günün ardından çok iyi
anladığımı söylemeliyim.
Bir
çok kez yaptığım gibi, bu kez de iç sesimi dinledim ve annemi de, tatilimizi
Marmara Adası’nda yapmaya ikna ettikten sonra, geçtiğimiz Pazar sabahı,
Bostancı’dan 09:45’te hareket eden deniz otobüsüyle Marmara Adası'na doğru yola
koyulduk. Sürekli olarak, Avşa’nın yanı başında, Avşa’dan kat ve kat daha büyük
ancak hiçbir zaman Avşa kadar fazla yerli turist çekmeyi başaramamış, bugüne
dek sadece doğal güzelliklerini, sessizliğini ve mermer yataklarını duyduğum
Marmara Adası’nı çok seveceğimi, benim için özel bir yer olacağını ve bundan
sonra sık sık gideceğimi hissediyordum. Bostancı-Yenikapı-Marmara –Avşa seferi
yapan deniz otobüsümüz saat 13:00 civarında Marmara’ya vardı. Sezon sonu olduğu
ve adada bir çok motel ve pansiyon bulunduğu için herhangi bir otele
rezervasyon yaptırmamıştık. Deniz otobüsünden indikten, adanın sevimli
sahilinde birazcık dolanıp, fikir danıştıktan sonra, daha önce orada kalan bir
arkadaşımın da tavsiye ettiği, adanın merkezinde, Kole Plajı’nın üzerindeki
Mola Otel’de karar kıldık, şansımıza yer bulabildik ve asma dalları, üzüm
salkımları, nar meyveleri arasından Ekinlik Adası’nın karşımızda sere serpe
uzandığı, mükemmel bir deniz manzarasına sahip odamıza yerleştik.
Biraz
dinlendikten sonra, ilk yaptığımız şey kendimizi denize atmak oldu. Marmara
Adası’nın denizi tek kelime ile mükemmel. Her zaman söylerim, eğer kirlilik
olmasa, Marmara Denizi gerek tuzluluk oranı, gerek ısısı, gerek suyunun
kalitesi ile sadece ülkemizin değil, dünyanın en güzel denizlerinden birisidir.
İşte Marmara Adası, çevre kirliği faktörü olmaksızın, Marmara’nın suyunun
olağanüstülüğünü keşfetmeniz için çok büyük bir fırsat. Su pırıl pırıl, berrak,
ne çok soğuk ne çok sıcak, metrelerce derinliğe ulaşıldığı bölgelerde bile denizin
dibini görebiliyorsunuz, adeta bir akvaryum gibi ve türlü balıklarla birlikte
yüzüyorsunuz.
Adanın çevresinde pavurya, istakoz, ahtapot, karides gibi Marmara
Denizi’nde görmeye alışkın olmadığımız deniz canlıları yaşamlarını halen
sürdürüyorlar. Doğduğundan beri, ilk önce sadece yazın, son 35 yıldır ise yaz
ve kış Caddebostan’da ikamet eden annem, Marmara Adası’nın denizini,
çocukluğundaki ve gençliğindeki, Caddebostan’ın, Suadiye’nin denizine benzetti.
O yıllarda, Kadıköy Sahillerindeki bu yazlık, sayfiye semtlerinin denizinin ne
denli mükemmel olduğunu sayısız kimseden dinlemiş birisi olarak bu tespit
benim için çok önemliydi. Marmara Adası’nın plajlarının neredeyse tamamının
kumsal olduğunu öğrendim, bir tek yine merkezde yer alan Aba Plajı’nın çakıllık
olduğu söylendi.
Bu
sene, oldukça gecikmeli olarak gerçekleştirdiğim denizle kucaklaşma faslımızı
bitirdikten sonra, adanın merkezinde kısa bir yürüyüş yaptım. Muhteşem bulduğum
bir denizin ardından, Marmara’nın huzur dolu sokaklarında, adaçayı ve ıhlamur
kokuları eşliğinde yürümek beni adeta büyüledi.
Marmara
Denizi’nin en büyük, ülkemizin ise ikinci büyük adası (birinci Gökçeada)
olmasına karşın, Marmara Adası’nın büyük bir bölümü boş. Ada üzerinde altı adet
yerleşme var: Marmara (Merkez), Çınarlı, Gündoğdu, Topağaç, Asmalı ve Saraylar.
Bu dört günlük yolculuğumuzda, birazdan dile getireceğim gibi sadece Marmara,
Çınarlı ve Saraylar’ı gezme fırsatım oldu.
Kole
Plajı’na vuran dalga sesleri eşliğinde huzurlu ve deliksiz bir uykunun
ardından- bu noktada Marmara Adası’nın Türkiye’de, Kaz Dağları’nın ardından en
bol oksijene sahip bölge olduğunu ve İstanbullular olarak alışkın olmadığımız
bu oksijen bolluğundan dolayı ilk birkaç gün hafif bir sersemlik, uyuma isteği
yaşayabileceğimizi hatırlatmalıyım- tatilimizin ikinci gününü, Marmara Ada’lı
bir dostumuzla beraber Manastır Koyu’nda geçirmeye karar verdik.
Manastır
Koyu, tıpkı Marmara gibi adanın batısında yer alıyor. Bu sebepten, inanılmaz
güzel gün batımı fotoğrafları çekmenize imkan sağlıyor. Aynı şey Kole Plajı
için de geçerli. Manastır Koyu, Marmara(Merkez) ile Çınarlı Köyü’nün tam ortasında yer
almakta. Marmara’dan sadece 10 dakika kadar süren bir minibüs yolculuğuyla
ulaşmanız mümkün. Yalnız, minibüsten indikten sonra 5-10 dakika kadar yokuş
aşağı, deniz kıyısına inmeniz gerekiyor. İniş çok sorun değil, ancak bir de bu
işin çıkışı var. J Bu sebepten, bu koyu
görmek istiyorsanız özel aracınızla ya da hiç değilse dönüş için taksiyle
ulaşmanızı tavsiye ederim. Manastır Koyu’nda birkaç işletme var, genel olarak
hepsi hesaplı. Şezlong ve şemsiye kiralayıp güneşleniyorsunuz ve metrelerce
sığ, tabanı kumla kaplı, tertemiz bir denizde yüzüyorsunuz.
Manastır
Koyu’nun tadını çıkardıktan sonra, adalı dostumuzun bir yakını sağ olsun annem
ve beni, deniz yoluyla Çınarlı Köyü’ne geçirdi.
Çınarlı Köyü, adanın tam
batısında, kumluk bir sahil şeridi boyunca uzanan, düzlük, küçük, sakin ve
şirin bir belde.
Merkez belde Marmara ile beraber, adanın turizm açısından en
fazla tercih edilen yerleşmesi. Bu köy ismini, sahilden 200 m. kadar içeride
yer alan, 1001 senesinde dikilmiş ve bugün tam 1015 yaşında olan tarihi,
görkemli çınardan alıyor. Bu çınarı mutlaka görmenizi, fotoğraflamanızı ve
altında bir çay içmenizi öneririm.
Çınarlı’ya gelip de yapmadan dönülmemesi
gereken ikinci şey ise, köyün sahilindeki ünlü Çınarlı Dondurmacıdan dondurma
yemek. Tamamen keçi sütünden ve doğal meyvelerden yapılan bu dondurma gerçekten
çok farklı ve çok lezzetli. Adanın yaz aylarına özgü yöresel içeceği ‘koruk
suyu’. Üzüm bağlarıyla kaplı adanın, henüz olgunlaşmamış üzümlerinin suyunun
sıkılmasıyla elde ediliyor. Haziran ayından, ağustosun sonlarına dek
bulabilirsiniz. Biz, biraz gecikerek, eylül ayına kaldığımızdan ve bu süre
zarfında koruklar üzüme dönüştüğünden ne yazık ki tadamadık. Fakat, Çınarlı Dondurmacısı
sayesinde hiç değilse koruklu dondurmayı tadabildim. Dondurma konusunda,
Marmara Merkez’deki Tadım Dondurmacısını da tavsiye ederim. Gerçekten enfes bir
dondurması var.
Çınarlı’dan,
neşeli şarkılar, türküler eşliğinde yol alan eğlenceli bir minibüs J aracılığıyla yeniden merkeze, otelimize döndük.
Akşam
yemeğimizde, ada çevresinde avlanan ve çok lezzetli olan kolyoz balıklarından
yedik. Marmara Adası mutfağı ağırlıklı olarak deniz ürünleri ve sebzelerden
oluşuyor. Adanın en büyük sebze, meyve ambarı ise Topağaç Köyü. Marmara Adası
Mutfağı demişken, bu adaya özgü ve gerçekten müthiş bir lezzete sahip olan
‘peynirli patlıcan’dan bahsetmemek olmaz. Patlıcanın, kalın ve yuvarlak bir
şekilde kesilip, ilk önce biraz kızartıldıktan sonra yumurtaya batırılıp,
üzerine maydanoz ve Balıkesir, Çanakkale Yörelerine özgü, Mihaliç Peyniri’ni
andıran Kelle peynirinin eklenip fırına verilmesiyle elde ediliyor. Biz
Merkez’de Birol Restoran’da yedik. Herkese tavsiye ederim.
Tatilimizin
üçüncü gününün ilk yarısını ise, adanın merkeze en uzak yerleşmesi olan,
kuzeydeki Saraylar Beldesi’ni gezerek değerlendirdik. Saraylar, mermer ocakları
ile ünlü. Marmara Adası, tarihten bu yana gerçek bir mermer deposu. Ülkemizin
mermer ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan ve ihracat alanında da önem
taşıyan Marmara Adası Mermeri tarih boyunca Efes ve Truva Uygarlıklarında, Bizans
ve Osmanlı Dönemlerinde bir çok eserde kullanılmış. Topkapı, Dolmabahçe ve
Çırağan Sarayları bunun sadece birkaç örneği. Bu mermer, aynı zamanda bu adaya,
çevresindeki denize ve koskoca bir bölgeye ismini vermiştir. ‘Marmara’ ismi,
Yunanca da mermer anlamına gelen ‘Marmaros’ sözcüğünden türemiştir. Kısacası,
bu ada, ismini üzerinde bulunduğu denizden almamış, aksine bu denize ve bölgeye
kendi adını vermiştir. Bu mermer yatakları, havadaki nemi de emdiğinden, bu
adada rutubet çok düşüktür ve neredeyse asla terlemezsiniz. Açıkça belirtmem
gerekirse, Saraylar’ı merkez belde Marmara ve Çınarlı kadar sevimli bulmadım,
burası daha çok adanın mermere dayanan sanayisinin olduğu ve buradan çıkartılan
mermerin yüklendiği büyük gemilerin yanaştığı bir limanın bulunduğu bir
yerleşme. Ancak, yine de Saraylar,açık hava mermer müzesini gezmek, Antik Roma
Çağı’ndan kalma lahitleri görmek ve beldenin sahil şeridinde yer alan mermerden
yapılma heykelleri fotoğraflamak için gidilmeye değer bir yer. Bir de beldenin
girişinde, denize doğru uzanan burnun iki yanında yer alan Büyükkum ve Küçükkum
Plajları gerçekten güzel.
Marmara’dan otobüsle 45 dakika süren Saraylar
Yolculuğumuz sayesinde, Asmalı ve Topağaç Köylerini’de hiç değilse, otobüs
yolcu indirip bindirirken az da olsa görebildim. Adanın güney bölümünde, tarıma
elverişli, bereketli, küçük bir ovada kurulmuş Topağaç ve halkının geçim
kaynağını balıkçılığın oluşturduğu, asma ağaçlarıyla ünlü Asmalı gerçekten,
sevimli, küçük, sakin ve huzur veren deniz kıyısı beldeleri. Dilerim, en kısa
zamanda bu iki köyü daha detaylı bir şekilde gezme fırsatım olur.
Adanın
yine güneybatı sahilinde, ilçe merkezi Marmara ile Topağaç Köyü arasında yer
alan Gündoğdu’yu ise ne yazık ki bu kez hiç göremedim. Çok şirin bir yerleşme
olduğu ve birkaç eski Rum evinin de bulunduğunu duydum, mutlaka görmeyi arzu
ediyorum.
Rum
evleri demişken, adada Osmanlı Dönemi boyunca, nüfusun önemli bir bölümünü
Rumların oluşturduğunu, 1923 yılında Lozan Antlaşması’nın ardından, Rumların
Yunanistan’a göç ettiklerini, yerlerine yurdumuzun özelikle Karadeniz
Bölgesi’nden gelen vatandaşlarımızın yerleştirildiklerini hatırlatalım. Bugün
de ada halkının oldukça büyük bir bölümünü Karadeniz kökenliler oluşturuyor.
Adadaki ilk yerleşimden söz edecek olursak, Antik Çağ’a kadar uzanmalıyız.
Adada, ilk yerleşim Miletoslular tarafından Antik Çağ’da kurulmuştur ve adanın
ilk ismi ‘Prokonnesos’tur. Sayısız kere yağmalanan Prokonnesos, Roma Dönemi’nde
sürgün yeri, Bizans döneminde ise daha çok keşişlerin yaşadığı bir yer olmuştur.
Osmanlı Toprakları’na katıldığı 15 yy.dan, 1923’teki Lozan Antlaşmasına kadar
ise Rumların ve Türklerin bir arada yaşadığı bir yerleşimdir. 1935 Senesinde
yaşanan Erdek Depremi ise ne yazık ki adada büyük bir yıkıma yol açmıştır.
Eşsiz
güzellikteki, bu cennet adamızın tarihi hakkında da kısa bir bilgi verdikten
sonra, tatilimize tekrar kaldığımız yerden devam edelim. Saraylar dönüşü,
Marmara’da, deniz kıyısındaki Birol Restoran’da peynirli patlıcanlarımızı ve
ada balıklarımızı yedikten sonra, kendimizi tekrardan Kole Plajı’nın masmavi
sularına attık. Adadaki son günümüzü ise yine Kole Plajı’nda, bol bol yüzerek
ve otelimizin sevimli köpeği Tony ve arkadaşlarıyla şakalaşarak geçirdik ve
16:30 deniz otobüsüyle İstanbul’un yolunu tuttuk.
Kısaca
özetleyecek olursam Marmara Adası, Marmara Denizi’nin ortasında gerçekten de
saklı bir cennet. Amacınız, fazla kalabalık olmayan, sakin bir ortamda, temiz
bir denizden yararlanmak, doğayı ve tarihi keşfetmek istiyorsanız Marmara
Adası, sakinliği, doğal güzellikleri, pırıl pırıl denizi ve tarihi ile tam size
göre bir yer.
Marmara’ya
Bostancı ve Yenikapı’dan kalkan deniz otobüsleriyle ya da Tekirdağ veya Erdek
üzerinden arabalı feribotlarla ulaşmanız mümkün. Deniz otobüsü seferleri,
bayramdan sonra haftada bire (Cuma gidiş, Pazar dönüş) düşecek, ekim sonundan
yaz sezonuna kadar ise ne yazık ki hiç olmayacak, kış boyunca sadece Tekirdağ
ve Erdek üzerinden feribotlarla adaya ulaşım sağlanacak. Belki bu sene değil
ama seneye, sezonda adaya deniz otobüsüyle gitmek isterseniz- şimdiden
uyarayım- önceden bilet almanızda büyük fayda var, aksi takdirde oldukça yüksek
bir rakam ödüyorsunuz ve bu da ne yazık ki adaya gitmeyi cazip kılmıyor. Keşke,
İstanbul’dan Marmara ve Avşa Adaları’na düzenli otobüs seferleri koysalar ve bu
otobüsler İstanbul-Tekirdağ güzergahından feribotla adalara ulaşsa, hem çok
daha ucuz olur, hem de pratik bir çözüm…Ben, Marmara Adası’nı o denli sevdim
ki, İDO Seferleri tamamen sona ermeden, ekim ayı içerisinde bir hafta sonu
tekrar gidip, Marmara’nın o insana huzur veren sahil şeridinde yürüyüş yapıp,
adanın sonbaharını solumayı ve bu kez gezme fırsatımın olmadığı köylerini
gezmeyi planlıyorum ve bir de ne zaman kısmet olur bilmiyorum ama 699 m. yüksekliğindeki, İlyas Dağı'nın zirvesine çıkıp(eskiden NATO tarafından yerleştirilen radarlar bulunduğu için halk arasında Radar Tepesi olarak anılıyor.), Çanakkale Boğazı'na kadar uzanan o eşsiz manzarayı izlemek istiyorum.
Aşağıda,
sizlere, gönül rahatlığı ile konaklayabileceğiniz, adanın birkaç otelinin
irtibat numaralarını da veriyorum. Bu oteller haricinde de başka bir çok otel
mevcut ve hemen hemen hepsi gayet uygun fiyatlarla, temiz bir hizmet
veriyorlar.
Hepinize
keyif ve huzur dolu, güzel ülkemizin nice güzel köşelerini keşefedeceğiniz
günler diliyorum.
Sevgilerimle…
Mola
Motel: Adanın merkezi Marmara’da, Kole Plajı’nın üzerinde bulunuyor, temiz ve
sıcak bir mekan. Mükemmel bir manzaraya sahip odaları var, gün batımına aşık
olacaksınız. Denize merdivenlerle iniliyor. Tel: 0266 885 51 01
Ada
Palas Otel: Adanın merkezi Marmara’da, çarşı içerisinde bulunuyor. Merkezdeki
Kole veya Aba Plajı’na yürüyerek ulaşmanız mümkün. Kole Plajı yürüyerek 5-10 dk, Aba Plajı ise 25-30 dk. Odaların
liman ve Avşa Adası manzaralı geniş balkonları var aynı zamanda odalar temiz,
konforlu ve geniş. Tel: 0266 885 50 07
Boncuk
Motel: Adanın merkezi Marmara’da, Aba Plajı üzerinde, denize sıfır bir konumda
bulunuyor. Temiz ve güvenilir bir mekan. Tel: 0266 885 50 57
Mermer
Otel: Adanın merkezi Marmara’da, çarşı içerisinde bulunuyor. Adanın en eski
otellerinden birisi. Temiz ve güvenilir bir mekan. Kole ve Aba Plajlarına
yürüyerk ulaşabilirsiniz. Tel: 0266 885 50 21
Dostlar
Pansiyon: Adanın en güzel köylerinden Çınarlı’da, denize sıfır bir konumda
bulunuyor. Temiz ve güvenilir bir mekan.Tel: 0266 895 81 30
Bu
oteller, yukarıda da belirttiğim gibi, benim gördüğüm, o otellerde kalmış olan yakınlarımdan duyduğum seçkin
işletmeler. Bu saydığım otellerin dışında da adada, beklentilerinize cevap verecek
gayet temiz ve konforlu başka oteller de mevcut. İnternet üzerinden veya
iskelede indikten sonra esnaftan ve ada sakinlerinden bilgi edinebilirsiniz.
Ada halkı son derecede yardımsever ve cana yakın, mutlaka sizlere yardımcı
olacaklardır.