11 Eylül 2016 Pazar

Marmara Denizi'nde cennetten bir köşe Marmara Adası


Koskoca bir yazı, baştan sona İstanbul’da geçirdikten sonra, sonbahar, kış sezonunu denize girmeden karşılamamak adına, fazla masraflı ve çok uzak olmayan, annemle birlikte birkaç gün tatil yapıp, denize girip, dinlenebileceğimiz bir tatil planı içerisindeydim. İç sesim bana ‘’Marmara Adası’na gitmelisin’ dedi. J Neden bilmiyorum, yıllar önce, 1989 yazında henüz yedi yaşımda bir çocukken, annem ve babamla birkaç günlüğüne Avşa Adası’na gitmiştik, hayal meyal hatırlıyorum. Denizinin güzel olduğu aklımda kalmış, başka da çok fazla bir iz bırakmamıştı bende ve 1989’dan günümüze uzanan koskoca 27 yıl zarfında, ada kültürünü ve denizi çok seven, koyu bir Prens Adaları aşığı (tüm İstanbul adalarını çok sevmek, Büyükada’da sayısız güzel ve tatlı anılara sahip olmakla beraber Kınalıada ve Burgaz Adası evvel ezel favori adalarım olmuştur.)olmama karşın Güney Marmara Adaları ile hiçbir ilişkim olmamıştı. Bunun büyük bir kayıp olduğunu Marmara Adası’nda geçirdiğim dört günün ardından çok iyi anladığımı söylemeliyim.

 
Bir çok kez yaptığım gibi, bu kez de iç sesimi dinledim ve annemi de, tatilimizi Marmara Adası’nda yapmaya ikna ettikten sonra, geçtiğimiz Pazar sabahı, Bostancı’dan 09:45’te hareket eden deniz otobüsüyle Marmara Adası'na doğru yola koyulduk. Sürekli olarak, Avşa’nın yanı başında, Avşa’dan kat ve kat daha büyük ancak hiçbir zaman Avşa kadar fazla yerli turist çekmeyi başaramamış, bugüne dek sadece doğal güzelliklerini, sessizliğini ve mermer yataklarını duyduğum Marmara Adası’nı çok seveceğimi, benim için özel bir yer olacağını ve bundan sonra sık sık gideceğimi hissediyordum. Bostancı-Yenikapı-Marmara –Avşa seferi yapan deniz otobüsümüz saat 13:00 civarında Marmara’ya vardı. Sezon sonu olduğu ve adada bir çok motel ve pansiyon bulunduğu için herhangi bir otele rezervasyon yaptırmamıştık. Deniz otobüsünden indikten, adanın sevimli sahilinde birazcık dolanıp, fikir danıştıktan sonra, daha önce orada kalan bir arkadaşımın da tavsiye ettiği, adanın merkezinde, Kole Plajı’nın üzerindeki Mola Otel’de karar kıldık, şansımıza yer bulabildik ve asma dalları, üzüm salkımları, nar meyveleri arasından Ekinlik Adası’nın karşımızda sere serpe uzandığı, mükemmel bir deniz manzarasına sahip odamıza yerleştik.

 
Biraz dinlendikten sonra, ilk yaptığımız şey kendimizi denize atmak oldu. Marmara Adası’nın denizi tek kelime ile mükemmel. Her zaman söylerim, eğer kirlilik olmasa, Marmara Denizi gerek tuzluluk oranı, gerek ısısı, gerek suyunun kalitesi ile sadece ülkemizin değil, dünyanın en güzel denizlerinden birisidir. İşte Marmara Adası, çevre kirliği faktörü olmaksızın, Marmara’nın suyunun olağanüstülüğünü keşfetmeniz için çok büyük bir fırsat. Su pırıl pırıl, berrak, ne çok soğuk ne çok sıcak, metrelerce derinliğe ulaşıldığı bölgelerde bile denizin dibini görebiliyorsunuz, adeta bir akvaryum gibi ve türlü balıklarla birlikte yüzüyorsunuz.
 


 Adanın çevresinde pavurya, istakoz, ahtapot, karides gibi Marmara Denizi’nde görmeye alışkın olmadığımız deniz canlıları yaşamlarını halen sürdürüyorlar. Doğduğundan beri, ilk önce sadece yazın, son 35 yıldır ise yaz ve kış Caddebostan’da ikamet eden annem, Marmara Adası’nın denizini, çocukluğundaki ve gençliğindeki, Caddebostan’ın, Suadiye’nin denizine benzetti. O yıllarda, Kadıköy Sahillerindeki bu yazlık, sayfiye semtlerinin denizinin ne denli mükemmel olduğunu sayısız kimseden dinlemiş birisi olarak bu tespit benim için çok önemliydi. Marmara Adası’nın plajlarının neredeyse tamamının kumsal olduğunu öğrendim, bir tek yine merkezde yer alan Aba Plajı’nın çakıllık olduğu söylendi.

 
 
Bu sene, oldukça gecikmeli olarak gerçekleştirdiğim denizle kucaklaşma faslımızı bitirdikten sonra, adanın merkezinde kısa bir yürüyüş yaptım. Muhteşem bulduğum bir denizin ardından, Marmara’nın huzur dolu sokaklarında, adaçayı ve ıhlamur kokuları eşliğinde yürümek beni adeta büyüledi.
Marmara Denizi’nin en büyük, ülkemizin ise ikinci büyük adası (birinci Gökçeada) olmasına karşın, Marmara Adası’nın büyük bir bölümü boş. Ada üzerinde altı adet yerleşme var: Marmara (Merkez), Çınarlı, Gündoğdu, Topağaç, Asmalı ve Saraylar. Bu dört günlük yolculuğumuzda, birazdan dile getireceğim gibi sadece Marmara, Çınarlı ve Saraylar’ı gezme fırsatım oldu.

 
Kole Plajı’na vuran dalga sesleri eşliğinde huzurlu ve deliksiz bir uykunun ardından- bu noktada Marmara Adası’nın Türkiye’de, Kaz Dağları’nın ardından en bol oksijene sahip bölge olduğunu ve İstanbullular olarak alışkın olmadığımız bu oksijen bolluğundan dolayı ilk birkaç gün hafif bir sersemlik, uyuma isteği yaşayabileceğimizi hatırlatmalıyım- tatilimizin ikinci gününü, Marmara Ada’lı bir dostumuzla beraber Manastır Koyu’nda geçirmeye karar verdik.

 
Manastır Koyu, tıpkı Marmara gibi adanın batısında yer alıyor. Bu sebepten, inanılmaz güzel gün batımı fotoğrafları çekmenize imkan sağlıyor. Aynı şey Kole Plajı için de geçerli. Manastır Koyu, Marmara(Merkez) ile Çınarlı Köyü’nün tam ortasında yer almakta. Marmara’dan sadece 10 dakika kadar süren bir minibüs yolculuğuyla ulaşmanız mümkün. Yalnız, minibüsten indikten sonra 5-10 dakika kadar yokuş aşağı, deniz kıyısına inmeniz gerekiyor. İniş çok sorun değil, ancak bir de bu işin çıkışı var. J Bu sebepten, bu koyu görmek istiyorsanız özel aracınızla ya da hiç değilse dönüş için taksiyle ulaşmanızı tavsiye ederim. Manastır Koyu’nda birkaç işletme var, genel olarak hepsi hesaplı. Şezlong ve şemsiye kiralayıp güneşleniyorsunuz ve metrelerce sığ, tabanı kumla kaplı, tertemiz bir denizde yüzüyorsunuz.

 
Manastır Koyu’nun tadını çıkardıktan sonra, adalı dostumuzun bir yakını sağ olsun annem ve beni, deniz yoluyla Çınarlı Köyü’ne geçirdi.
 
 Çınarlı Köyü, adanın tam batısında, kumluk bir sahil şeridi boyunca uzanan, düzlük, küçük, sakin ve şirin bir belde.


 

 
 

Merkez belde Marmara ile beraber, adanın turizm açısından en fazla tercih edilen yerleşmesi. Bu köy ismini, sahilden 200 m. kadar içeride yer alan, 1001 senesinde dikilmiş ve bugün tam 1015 yaşında olan tarihi, görkemli çınardan alıyor. Bu çınarı mutlaka görmenizi, fotoğraflamanızı ve altında bir çay içmenizi öneririm.
 
Çınarlı’ya gelip de yapmadan dönülmemesi gereken ikinci şey ise, köyün sahilindeki ünlü Çınarlı Dondurmacıdan dondurma yemek. Tamamen keçi sütünden ve doğal meyvelerden yapılan bu dondurma gerçekten çok farklı ve çok lezzetli. Adanın yaz aylarına özgü yöresel içeceği ‘koruk suyu’. Üzüm bağlarıyla kaplı adanın, henüz olgunlaşmamış üzümlerinin suyunun sıkılmasıyla elde ediliyor. Haziran ayından, ağustosun sonlarına dek bulabilirsiniz. Biz, biraz gecikerek, eylül ayına kaldığımızdan ve bu süre zarfında koruklar üzüme dönüştüğünden ne yazık ki  tadamadık. Fakat, Çınarlı Dondurmacısı sayesinde hiç değilse koruklu dondurmayı tadabildim. Dondurma konusunda, Marmara Merkez’deki Tadım Dondurmacısını da tavsiye ederim. Gerçekten enfes bir dondurması var.
Çınarlı’dan, neşeli şarkılar, türküler eşliğinde yol alan eğlenceli bir minibüs J aracılığıyla yeniden merkeze, otelimize döndük.
 
 Akşam yemeğimizde, ada çevresinde avlanan ve çok lezzetli olan kolyoz balıklarından yedik. Marmara Adası mutfağı ağırlıklı olarak deniz ürünleri ve sebzelerden oluşuyor. Adanın en büyük sebze, meyve ambarı ise Topağaç Köyü. Marmara Adası Mutfağı demişken, bu adaya özgü ve gerçekten müthiş bir lezzete sahip olan ‘peynirli patlıcan’dan bahsetmemek olmaz. Patlıcanın, kalın ve yuvarlak bir şekilde kesilip, ilk önce biraz kızartıldıktan sonra yumurtaya batırılıp, üzerine maydanoz ve Balıkesir, Çanakkale Yörelerine özgü, Mihaliç Peyniri’ni andıran Kelle peynirinin eklenip fırına verilmesiyle elde ediliyor. Biz Merkez’de Birol Restoran’da yedik. Herkese tavsiye ederim.

 
Tatilimizin üçüncü gününün ilk yarısını ise, adanın merkeze en uzak yerleşmesi olan, kuzeydeki Saraylar Beldesi’ni gezerek değerlendirdik. Saraylar, mermer ocakları ile ünlü. Marmara Adası, tarihten bu yana gerçek bir mermer deposu. Ülkemizin mermer ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan ve ihracat alanında da önem taşıyan Marmara Adası Mermeri tarih boyunca Efes ve Truva Uygarlıklarında, Bizans ve Osmanlı Dönemlerinde bir çok eserde kullanılmış. Topkapı, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları bunun sadece birkaç örneği. Bu mermer, aynı zamanda bu adaya, çevresindeki denize ve koskoca bir bölgeye ismini vermiştir. ‘Marmara’ ismi, Yunanca da mermer anlamına gelen ‘Marmaros’ sözcüğünden türemiştir. Kısacası, bu ada, ismini üzerinde bulunduğu denizden almamış, aksine bu denize ve bölgeye kendi adını vermiştir. Bu mermer yatakları, havadaki nemi de emdiğinden, bu adada rutubet çok düşüktür ve neredeyse asla terlemezsiniz. Açıkça belirtmem gerekirse, Saraylar’ı merkez belde Marmara ve Çınarlı kadar sevimli bulmadım, burası daha çok adanın mermere dayanan sanayisinin olduğu ve buradan çıkartılan mermerin yüklendiği büyük gemilerin yanaştığı bir limanın bulunduğu bir yerleşme. Ancak, yine de Saraylar,açık hava mermer müzesini gezmek, Antik Roma Çağı’ndan kalma lahitleri görmek ve beldenin sahil şeridinde yer alan mermerden yapılma heykelleri fotoğraflamak için gidilmeye değer bir yer. Bir de beldenin girişinde, denize doğru uzanan burnun iki yanında yer alan Büyükkum ve Küçükkum Plajları gerçekten güzel.

 
 
 
 




 
 Marmara’dan otobüsle 45 dakika süren Saraylar Yolculuğumuz sayesinde, Asmalı ve Topağaç Köylerini’de hiç değilse, otobüs yolcu indirip bindirirken az da olsa görebildim. Adanın güney bölümünde, tarıma elverişli, bereketli, küçük bir ovada kurulmuş Topağaç ve halkının geçim kaynağını balıkçılığın oluşturduğu, asma ağaçlarıyla ünlü Asmalı gerçekten, sevimli, küçük, sakin ve huzur veren deniz kıyısı beldeleri. Dilerim, en kısa zamanda bu iki köyü daha detaylı bir şekilde gezme fırsatım olur.

 
Adanın yine güneybatı sahilinde, ilçe merkezi Marmara ile Topağaç Köyü arasında yer alan Gündoğdu’yu ise ne yazık ki bu kez hiç göremedim. Çok şirin bir yerleşme olduğu ve birkaç eski Rum evinin de bulunduğunu duydum, mutlaka görmeyi arzu ediyorum.

Rum evleri demişken, adada Osmanlı Dönemi boyunca, nüfusun önemli bir bölümünü Rumların oluşturduğunu, 1923 yılında Lozan Antlaşması’nın ardından, Rumların Yunanistan’a göç ettiklerini, yerlerine yurdumuzun özelikle Karadeniz Bölgesi’nden gelen vatandaşlarımızın yerleştirildiklerini hatırlatalım. Bugün de ada halkının oldukça büyük bir bölümünü Karadeniz kökenliler oluşturuyor. Adadaki ilk yerleşimden söz edecek olursak, Antik Çağ’a kadar uzanmalıyız. Adada, ilk yerleşim Miletoslular tarafından Antik Çağ’da kurulmuştur ve adanın ilk ismi ‘Prokonnesos’tur. Sayısız kere yağmalanan Prokonnesos, Roma Dönemi’nde sürgün yeri, Bizans döneminde ise daha çok keşişlerin yaşadığı bir yer olmuştur. Osmanlı Toprakları’na katıldığı 15 yy.dan, 1923’teki Lozan Antlaşmasına kadar ise Rumların ve Türklerin bir arada yaşadığı bir yerleşimdir. 1935 Senesinde yaşanan Erdek Depremi ise ne yazık ki adada büyük bir yıkıma yol açmıştır.

 
Eşsiz güzellikteki, bu cennet adamızın tarihi hakkında da kısa bir bilgi verdikten sonra, tatilimize tekrar kaldığımız yerden devam edelim. Saraylar dönüşü, Marmara’da, deniz kıyısındaki Birol Restoran’da peynirli patlıcanlarımızı ve ada balıklarımızı yedikten sonra, kendimizi tekrardan Kole Plajı’nın masmavi sularına attık. Adadaki son günümüzü ise yine Kole Plajı’nda, bol bol yüzerek ve otelimizin sevimli köpeği Tony ve arkadaşlarıyla şakalaşarak geçirdik ve 16:30 deniz otobüsüyle İstanbul’un yolunu tuttuk.

 
 
 
Kısaca özetleyecek olursam Marmara Adası, Marmara Denizi’nin ortasında gerçekten de saklı bir cennet. Amacınız, fazla kalabalık olmayan, sakin bir ortamda, temiz bir denizden yararlanmak, doğayı ve tarihi keşfetmek istiyorsanız Marmara Adası, sakinliği, doğal güzellikleri, pırıl pırıl denizi ve tarihi ile tam size göre bir yer.

 

Marmara’ya Bostancı ve Yenikapı’dan kalkan deniz otobüsleriyle ya da Tekirdağ veya Erdek üzerinden arabalı feribotlarla ulaşmanız mümkün. Deniz otobüsü seferleri, bayramdan sonra haftada bire (Cuma gidiş, Pazar dönüş) düşecek, ekim sonundan yaz sezonuna kadar ise ne yazık ki hiç olmayacak, kış boyunca sadece Tekirdağ ve Erdek üzerinden feribotlarla adaya ulaşım sağlanacak. Belki bu sene değil ama seneye, sezonda adaya deniz otobüsüyle gitmek isterseniz- şimdiden uyarayım- önceden bilet almanızda büyük fayda var, aksi takdirde oldukça yüksek bir rakam ödüyorsunuz ve bu da ne yazık ki adaya gitmeyi cazip kılmıyor. Keşke, İstanbul’dan Marmara ve Avşa Adaları’na düzenli otobüs seferleri koysalar ve bu otobüsler İstanbul-Tekirdağ güzergahından feribotla adalara ulaşsa, hem çok daha ucuz olur, hem de pratik bir çözüm…Ben, Marmara Adası’nı o denli sevdim ki, İDO Seferleri tamamen sona ermeden, ekim ayı içerisinde bir hafta sonu tekrar gidip, Marmara’nın o insana huzur veren sahil şeridinde yürüyüş yapıp, adanın sonbaharını solumayı ve bu kez gezme fırsatımın olmadığı köylerini gezmeyi planlıyorum ve bir de ne zaman kısmet olur bilmiyorum ama 699 m. yüksekliğindeki, İlyas Dağı'nın zirvesine çıkıp(eskiden NATO tarafından yerleştirilen radarlar bulunduğu için halk arasında Radar Tepesi olarak anılıyor.), Çanakkale Boğazı'na kadar uzanan o eşsiz manzarayı izlemek istiyorum.
Aşağıda, sizlere, gönül rahatlığı ile konaklayabileceğiniz, adanın birkaç otelinin irtibat numaralarını da veriyorum. Bu oteller haricinde de başka bir çok otel mevcut ve hemen hemen hepsi gayet uygun fiyatlarla, temiz bir hizmet veriyorlar.

Hepinize keyif ve huzur dolu, güzel ülkemizin nice güzel köşelerini keşefedeceğiniz günler diliyorum.

Sevgilerimle…
 


Mola Motel: Adanın merkezi Marmara’da, Kole Plajı’nın üzerinde bulunuyor, temiz ve sıcak bir mekan. Mükemmel bir manzaraya sahip odaları var, gün batımına aşık olacaksınız. Denize merdivenlerle iniliyor. Tel: 0266 885 51 01

Ada Palas Otel: Adanın merkezi Marmara’da, çarşı içerisinde bulunuyor. Merkezdeki Kole veya Aba Plajı’na yürüyerek ulaşmanız mümkün. Kole Plajı yürüyerek  5-10 dk, Aba Plajı ise 25-30 dk. Odaların liman ve Avşa Adası manzaralı geniş balkonları var aynı zamanda odalar temiz, konforlu ve geniş. Tel: 0266 885 50 07

Boncuk Motel: Adanın merkezi Marmara’da, Aba Plajı üzerinde, denize sıfır bir konumda bulunuyor. Temiz ve güvenilir bir mekan. Tel: 0266 885 50 57

Mermer Otel: Adanın merkezi Marmara’da, çarşı içerisinde bulunuyor. Adanın en eski otellerinden birisi. Temiz ve güvenilir bir mekan. Kole ve Aba Plajlarına yürüyerk ulaşabilirsiniz. Tel: 0266 885 50 21

 

Dostlar Pansiyon: Adanın en güzel köylerinden Çınarlı’da, denize sıfır bir konumda bulunuyor. Temiz ve güvenilir bir mekan.Tel: 0266 895 81 30

Bu oteller, yukarıda da belirttiğim gibi, benim gördüğüm, o otellerde kalmış olan yakınlarımdan duyduğum seçkin işletmeler. Bu saydığım otellerin dışında da adada, beklentilerinize cevap verecek gayet temiz ve konforlu başka oteller de mevcut. İnternet üzerinden veya iskelede indikten sonra esnaftan ve ada sakinlerinden bilgi edinebilirsiniz. Ada halkı son derecede yardımsever ve cana yakın, mutlaka sizlere yardımcı olacaklardır.